Defalarca uyardık. Belli ki uyarmaya da devam etmenin aciliyeti de durmadan sırıtıyor. Fakat, örgütlü güç olmadığımız için, koşullarda fırsatlar da tam aksi davranmanın kültürüne dek geldiğini anladıkça, daha bir uyarmanın da hırsı artıyor. Ya devam edilecek veya bende teslim oldum denip ayni yörüngenin dönemesine su taşımaya başlayacam.
Tekrarda yarar var: yaşadığımız koşullardan soyut yorum yapılmalarla kalınırsa, öz herzaman kaçırılır. Oluşan ilhaklaşma sömürgesel koşullar kendi davranış biçimlerini de oluşturdu. Bu koşullarda kazanma ve kkaybetme ölçekleri artırıldı. Artık sömürge ilhaklaşma savunularının hangisinin daha iyi yapılma derecesini çoktan aştık. Bu yapı hem kültürünü hem nifusunu hem de hukukunu yaratı. Öyle bir hukuk ki sömürge ilhaklaşma süreci ile yasadışılığın sistemsel kabul edilmesiyle de zeminde müdahale etmeme kuralı da kafalarda yerleşti. Tabi birde erteleme, oyalama ve zaman kazanıp kendi sistemlerini kurmak için de arada “çözüm” kelimesi de çok kurtarıcı rol oynamaktadır. Birçok ilhaklaşma politik uygulama hep çözüm gelecek veya faydacılıkla alma kurallarıyla Kuzeyde şancısızca gelişti. Elbet gelişen sömürgeler de olduğu gibi kendi kültürünü de oluşturdu.
Buna son birkaç örnek vererek daha da somutlayalım. Her açıklanan kararda güçler dengesi ile gelecek siyasal hesaplar mutlaka gözetilmelidir. Taşınmaz mal komisyonuyla alakalı AİHM son kararı açıklandı. Konu mülkiyet olunca da herkes önemsemek zorunda veya öyle davranarak karşılık veriyordu. Önceki yazımda da yazdığım gibi “AİHM kararı temel amaç değil de günü kurtarma cümleleriyle serpiştirilen karardı. Nitekim herkesim dilediğini alıp bütünsel orum yaptı. Hat da ahalinin önemli kesmi okumadan kendi tarafcılığının dedikleriyle yetindiler. Okumadıkları, içeriğini bilmedikleri ama siyasal kesimlerinin açıklamalarıyla adeta tatmin olundu. Zaten kkarar da nefes alma derecesinde olan karardı. Böylelikle başarı imgesi de kolayca kondurtuldu. Haklı olunduğu, kararın kendlerini akladığı imajına oynandı. Ama içerik yok. Tıpkı Kır ısla ilgili tüm gelişmelerdeki ayni takıntılar gibi. Çünkü önemli bir avantaj vardı: ilgili yapılanlardsan epey kesim kıyaklandı. Devamı onların da duymak istediği siyasal mesajdı. Yine tıpkı öteki birçok çelişkili uygulama gibi ters olsa da yapılanın anında kalma gibi acayip hukuk gerçeği de yaşandı. Kuzey böyle şekilendi. Belki yasal terslikler vardı. Ama öteyandan bu yanlışlarla siyasal geleceğin de planına uygundu. Ozaman da eğitim politikasından genel siyasete, içeriklerle ilgilenme yerine, resmi açıklamalarla başlayıp medyanın alandırıp pulandırmasıyla kendilerinin de yararlandığı koşullar işlerine gelmektedir. Okumadan ama işlerine geldiği için kabul edilen düşünce manzümesi kültürleşip davranış haline geldi. Öyle değilmi: en basit garantörlük içerği dahi yazılanı değil de günümüz siyasetini kurtarma dönüşümüne çoktan girdi. Öyle girdi ki bazı kendine akademisyen diyenler dahi garantörlüğün “KKTC” için olduğunu savunanlar dahi oluştu. Çünkü yazılı olanı, alınan karar metni değil siyasetin açıklamalarıyla gerçeğe saplandı. Ayni şekli medyalar da okuyup algıları perçinlemektedir.
Son Taşınmaz mal komisyonu ile alakalı olan içeriğinde başka gelişmelere hat da bazı şikayetlere de karşılık veren AİHM kararı, okunmadan hemen alkışa boğuldu. Haklı olunduğu söylendi. Bir bayram havasına sokuldu. Oysa biraz okkuyan olsa öyle denilen kabulerin olmadığını kolayca anlar. Fakat buna da son damıtma hareketi fetişizmi de eklendiğini itiraf edelim.
Örneğin, şikâyetçi olunan komisyonun davalarla alakalı tutumu, tam da şikayetin görüşüleceği dönemde bazı ödemeler yapılır. Böyleliklee algı işlermiş havasına sokulur. Tüm bunlar neden: çünkü çizilen siyasal uzun vadeli plan günümüz gelişmeleridir. Adanın fiylen ayrılması hep vardı. Mülkiyet konusu için de Annan planı sonrası önerilen TMK adeta kuzeydeki mülklerin parayla dönüşmesiydi. Oda olmadı. Ama tüm aksaklıklara karşın hala devam deniliyor.peki güneydeki hamleleri soracak olursanız: çoktandır anlaşılması gereken gelişmeler anlaşılmadı. Şimdi artık kaybetmenin acı yüzleşmesiyle karşılaştılar. Yarım asır sonra davalar başladı. Hep uluslarası kamuoyu devletlerine güvenir gibi yaptılar. Onlar da onlara diledikleri mesajı, kuzeydeki mülk devşirmesiyle yanıt verdiler. Olanlar net. Gözlerimizin içine sokuldu. Onca kirli yükten yasadışılıktan kocaman yeni bir yapı oluştu. Öyle oluştu ki Kıbrıslı kesim oranı dahi azınlıkta. Kuzeyde sermaye el değiştirilmesi çoktan genişletildi. Yetkiler ilhaklaşma politikasıyla daha bir Ankaralaştı. Yasadışılıklar normal halin de ötesine geçti. Tam da bunlar olurken de AİHM kararı geldi. Gerçekten ustalık muhteşem doğru yanlış yazılan biryana, herkes memnun. Herkes memnun olurken de gelecek Kıbrısın ayni çizgide devam edeceği de kesin. Sadece zaman zaman yasadışılıkların yasalaşması veya bazı balans ayarlarla adanın şimsiki AB konumuyla Muktesebatlı ve Muktesebat dışı kriterlerle ilerlemeğe devam edecektir.
Bunları anlayacakların da oranı epey azalacak. Örnek son karar. Öyle bir karar metni olmasına rağmen, okunmadan hemen başarı dizileri oluşması da illhaklaşma işbirlikçi makamcılığın ta kendisidir. Takıntıyla başlayıp, başarı fetişizimle de avunma kültürünün ta kendisidir. Sorgulanmanın hyok edilip içeriğin silikleştirildiği politik yönetmenin fırsatlar ekonomi diyarının eseridir karşımızda.