Home Kıbrıs iktibas Hasan Kahvecioğlu Simon’u ancak, Netenyahu kurtarabilir… – Hasan Kahvecioğlu

Simon’u ancak, Netenyahu kurtarabilir… – Hasan Kahvecioğlu

0
Reklamlar

AFİK adındaki inşaat şirketinin sahibi Simon Aykut, birkaç gün sonra hapishanede bir yılını dolduracak…

9 Haziran 2024’te, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nde tutuklanmış ve “Kuzeydeki Rum malları üzerinde yasadışı olarak inşaatlar yapıp pazarlamakla” suçlanmıştı.

Hakkında 240 dolayında suçlama bulunuyor…

“Kıbrıs Cumhuriyeti”ndeki yasalara göre Simon, Rum mallarını “gasp” etmiştir.

Yani; hırsızlık yapmış, başkasının malına çökmüş ve bundan da haksız olarak büyük paralar kazanmıştır.

Kıbrıs’ın “kuzey”inde, belki de bu suçlamaların hiçbirisi “suç” teşkil etmiyor…

Buradaki rejimin oluşturduğu “hukuğa” göre; Simon’un satın alıp üzerine inşaat yaptığı araziler “Rum arazisi” değildir. O arazilerin yeni sahipleri vardır ve onların da ellerinde “kapı kadar” koçanları bulunmaktadır.

Yani Simon; kuzeydeki hukuğa göre; hırsız değildir ve kimsenin arazisini “gasp” etmemiştir.

Ancak “Kıbrıs’ın kuzeyindeki hukuğun” dünyada hiçbir geçerliliği yoktur. Hiçbir BM üyesi devlet “KKTC mahkemelerinin kararı”nı tanımaz, dikkate almaz.

Oysa; BM ve AB üyesi olan “Kıbrıs Cumhuriyeti”ndeki “hukuk” tüm dünyanın tanıdığı bir ülkenin hukuğu sayılmakta ve yaptırım gücü tüm dünyayı kapsamaktadır.

“Kıbrıs Cumhuriyeti”ne ait bir mahkemenin kararı, tüm Avrupa Birliği ülkelerinde aynen geçerlidir. Kıbrıs Cumhuriyeti, Interpol ve Avrupa Yargı Ağı gibi mekanizmaları aktif biçimde kullanabilmektedir.

Kısacası; kimsenin tanımadığı KKTC’nin siyasetçisi ya da hukuğu ne derse desin; “uluslararası hukuk” bakımından Simon suç işlemiştir. 2006 yılından beridir İskele, Karpaz, Tatlısu, Esentepe’de “Rum malları” üzerine “yasadışı” olarak ev, işyeri, daire, eğlence mekânı yapıp satmıştır.

Bu “tutuklama” olayı patlak verdiğinde, bunun arkasının geleceği, gün gibi aşikârdı.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Meclisi’nden geçen yasa; alanı, satanı, kiralayanı; herkesi içeriyor ve Türk tarafına büyük bir “hodri meydan” çekiyordu.

Ancak; bizimkiler işin ciddiyetini anlamadılar. Tehditle, pohporozlukla, misilleme korkuları salarak Rum tarafını gerileteceklerini sandılar.

Hiçbir “vizyon” ortaya koyamadılar…

Bu toprak “kapişari”sini, bu “yağma”yı yavaşlatmak, tansiyonu düşürmek yerine Bay Tatar ne yaptı biliyor musunuz?

Simon hapisteyken, mahkemesi sürerken, Geçitkale’de (Lefkonuk) kırmızı kurdele keserek Rum malları üzerine dev bir inşaat projesinin “start”ını verdi.

Yani; ateşe odun atmayı sürdürdü…

Arkasından göçmen Türkiyeliler’in yerleştirildiği Dörtyol’da tarımsal araziler parsel parsel satışa çıkarıldı. Türkeli’nde (Ayvasıl) tarlalar arsa oldu.

Rum tarafına ve dünyaya “kapişari”nin artarak devam edeceği mesajı verildi.

Üstüne üstlük TC’lilere önce 3, sonra 6 taneye kadar emlak satın alma hakkı tanınacağı açıklandı.

Oysa; hem KKTC hem de Türkiye, AİHM nezdinde kuzeyde malı olan Rumların “mülk hakları”nı tanımış, onlara tazminat, takas, iade gibi haklar sunmuştu.

Ama biz bu “tarihi fırsatı” da heba ettik.

Tatar Ankara tarafından koltuğa oturtulduğunda ilk işi, “Mal Tazmin Komisyonu” Başkanı’nı azletmek oldu.

Yeni Komisyon, Rum müracaatlarını ciddiye almadı. İşi “rölanti”ye bağladı…

Başvuruları oyaladıkça oyaladı… Tabii Rum tarafı boş durmadı, hem AİHM nezdinde, hem de Avrupa Konseyi nezdinde “Bu iş yavaş gidiyor. Bu komisyon iş üretmiyor, tazminatları ödemiyor” diye girişimlerde bulundu.

Önümüzdeki günlerde bu girişimlerin acı sonuçlarını hep birlikte yaşayacağız.

“Osmanlı torunu” zihniyetiyle yumurta kapıya geldiğinde, bizimkiler bazı ödemeler yaptılar tabii…

Ancak bununla “namusu kurtarabilecekler mi?” belli değil, göreceğiz…

Tatar’ın Lefkonuk’ta, Türkiye’den gelip, çeşitli yerlerde yüzlerce dönüm arazi satın alan üç tane TC’li inşaat firmasının 6 proje halinde 14,000 konut projesine “start” vermesi, teşvik etmesi, destek açıklaması, bu yapılanların sanki “ekonomiye” bir yararı varmış gibi “softa şaşırtması” Rum tarafını daha da “provoke” etti…

Bu projenin tüm “yetkili” şahısları için de “tutuklama” kararı çıkardılar…

Tabii olayın bir başka yönü daha var…

TC’li müteahhitler Lefkonuk’taki törende, yaptıkları inşaatları “Kıbrıslılara hediye” olarak lanse ettiler…

Oysa; ödeme koşullarına baktığımızda, daha geçenlerde yapılan yeni düzenlemelerle TC’lilere sunulan yeni haklara baktığımızda, bu inşaatların “Kıbrıslılar” için yapılmadığını net olarak görmek mümkün.

Mesarya tarlaları “yerleşimci”lerle dolacak ve bu beton yığınları KKTC ekonomisine “zırnık” fayda sağlamayacak.

Çevre aktivisti Hasan Sarpten’in de dediği gibi yaratılan “çevresel tahribat” bakımından bu işin altından asla kalkamayacağız.

O güzelim Mesarya ovasının yeşiline kıyarak, tarımsal arazileri katlederek tam 720 tane daire yapılacak…

Köyün nüfusu 1000’lerden 25,000’lere çıkacak…

Ne elektrik, ne su, ne kanalizasyon yeterli olacak…

Bu da bu tür projelerin “toplumsal” bağlamda da doğru olmadığını gösteriyor.

Yani; hem içte yıkım olacak, hem de uluslararası alanda KKTC, Rum mallarını “yağmalayan” bir “ceberrut” idare olarak görülecek.

Bu “yağma”nın bedeli çok ağır olacak ve bunun da başlıca nedeni, Ankara’nın “iki devlet” ayrılıkçılığıdır.

Elbette Kıbrıs’ta mülkiyet sorunu, Özersay’ın önerdiği gibi “ortak komite” kurularak görüşülebilir. Ancak masaya oturmayı reddeden Tatar ile bu iş nasıl olacak?

Simon’u ne KKTC ne de Türkiye kurtarabilir; onu Netenyahu kurtaracak ancak gerisi ne olacak?

No comments

Yorumunuzu ekleyinCevabı iptal et

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

Exit mobile version