Paranın dini, imanı, milliyeti yoktur ve dünya siyasetini belirleyen ekonomidir.
İlkçağlardan beri ticari ilişkiler dünyamızı şekillendirmiştir. Doğu–batı arasındaki “İpek ve Baharat Yolları” ticari ilişkilerin tarih içinde gelişmesinin en somut örnekleridir.
İslam dininin ortaya çıkması ile birlikte, bu ticaret yollarının İslam devletlerinin hakimiyetine girmesi, batılıları yeni arayışlara itmiştir.
Amerika’nın keşfedilip, sömürgeleştirilmesi ile birlikte sömürgecilik çağı yeni bir ivme kazanmıştır.
Bilime değer veren batı ülkelerinin, teknolojik üstünlüklerine bağlı olarak, gemicilik ve geliştirdikleri silahlarla donatılmış orduları ile dünya zenginliklerine el koymak için kendi aralarında rekabet ederek, yürüttükleri kolonicilik dönemi, yeni bir çığır açmıştır.
Portekiz, İspanya, Fransa, Hollanda ve Belçika koloniciliğe önderlik etseler de bu yarışta öne çıkan, “Üstünde Güneşin Batmadığı İmparatorluk” olarak isimlendirilen İngiltere olmuştur.
Kolonicilik yarışına sonradan katılan Almanya’nın, çöken Osmanlı Devleti mirası üzerinde otorite kurması, İtalya ile birlikte Afrika’ya el atması, yeni sömürge ve pazar arayışları, Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasının en önemli nedenlerindendir.
Milyonlarca insanın ölümüne neden olan bu savaşla bitmeyen emperyalizmin paylaşım kavgası, ardından daha büyük bir yıkım bırakan ikinci bir dünya savaşını da tetiklemiştir.
Yaşanan dünya savaşları sonunda, İngiliz İmparatorluğu zayıflarken, Avrupa’da ve uzak doğuda yaşanan yıkım, Amerika ve Sovyetler Birliği’nin önderliğinde oluşan bir bloklaşmayı öne çıkarmıştır.
Yalta Konferansı’nda dünyanın Sovyetler Birliği ve Amerika öncülüğündeki batı Avrupa arasında etki alanlarına göre paylaşılması, nükleer silahların dünyanın varlığını tehdit edecek boyutta olması ve NATO ile Varşova Paktı ülkeleri arasındaki rekabet, soğuk savaş dönemini başlatmıştır.
1990 yılında, Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte, Amerikan orjinli küresel güçler, dünyayı yeniden şekillendirmek için kolları sıvamışlardır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası, Soğuk Savaş dönemi dengeleri içinde varlığını başarılı bir şekilde devam ettiren Yugoslavya Sosyalist rejimi etnik çatışmalarla parçalanmış, “Yeşil Kuşak Projesi” ile İslam dini istismar edilerek kurdurulan Müslüman Kardeşler, Taliban, El-Kaide, Deaş ve benzeri terör örgütleri Amerika orjinli küresel güçlere biat etmiş taşeron devletler tarafından eğitilip, silahlandırılarak devlet otoritesi içinde gücü ele geçirmek için mücadele başlatmaları sağlanmıştır.
Amerika ve İngiltere önderliğinde “demokrasi götürme” bahanesi ile Irak işgal edilerek üç parçaya bölünmüş, Mısır’da askeri darbe yaptırılmış, Libya’da devlet ortadan kaldırılıp, idare kabile reislerine devredilmiş, Suriye üç parçaya bölünmüş, Afganistan kökten dinci Taliban’a teslim edilmiştir.
Türkiye’de ise, 1950’li yıllardan beri beslenen tarikatların ortak adayı Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara getirilmiştir.
“Büyük Orta Doğu Projesi” olarak tanımlanan bu değişim sınırları değiştirmek, bölge halklarını yaşadıkları yerler dışına göç ederek yerleşmelerini sağlayacak ve bu ülkeleri küresel tekellerin sermayesine açacak yeni bir düzen oluşturmayı hedeflemektedir.
Suriye savaşı döneminde Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyeli bazı bölgelerde demografik yapıyı değiştirecek düzeye ulaşmıştır.
Şimdi sırada İranlılar vardır. Son dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nde Türk değil “Türkiyelilik” söyleminin yapılmasının nedeni budur.
Özellikle Arap sermayesinin ve küresel tekelci sermayenin Türkiye’de “özelleştirme” adı ile çöktüğü kamusal sermaye kurumlarında egemen olması, bu planlamayı açığa çıkarmaktadır.
Buna paralel olarak eyalet sistemine geçiş, sadece Türkiye’deki Kürt sorununun çözümü için değil, Irak, Suriye ve Libya’da da onlara göre başarılı bir şekilde hayata geçirilen gelişmelerdir.
Küresel güçler, Rusya’yı, Ukrayna’da çıkardıkları savaş ile bölgeden uzaklaştırdıktan sonra, İsrail’e ihale ettiği İran savaşının altında yatan temel neden Hindistan’dan başlayıp, Arap coğrafyasından devam edip, Akdeniz’e oradan da Avrupa’ya ulaşacak olan yeni ticaret ve enerji koridorunun güvenliğini sağlanmasıdır.
Görüleceği üzere Avrupa’yı, Asya ve uzak doğuya bağlayacak bu yeni projenin alt yapısı hazırlanmaktadır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bölgedeki Arap devletleri, Amerika, Fransa ve İngiltere ile çok sıkı ilişkiler kurarak antlaşmalar imzalanması, soykırım yaptığını ve Filistin’de işgalci olduğunu bildiği halde, halkından gelen tepkilere rağmen İsrail ile ilişkilerini geliştirmesinin nedeni bu planda ona verilen rol gereğidir.
Tüm bunlar yaşanırken, Türkiye’de iktidar ve muhalefetin sözden öteye gitmeyen, Türkiye halklarını uyutmaya dönük, kısır çekişme ve tepkilerini de kendilerine verilen rolleri başarı ile oynama olarak yorumlayabiliriz.
Bölgemizde bu kadar gelişmenin yaşandığının farkında bile olmayarak, Türkiye yetkililerine yağ çekmekle meşgul, bizim Türkiye’nin kuklası siyasetçilerimizin ne yaptıkları ve ne söylediklerinin yorumunu da siz yapın!