tüm yazılar:

Bu savaşta kimden yana? – Nuray Sancar

Orjinal yazının kaynağıevrensel.net

2000’li yılların önemli savaşlarından biri büyük ölçüde zihinsel deformasyon için verildi. ABD milenyumun başında Afganistan’ı ve Irak’ı işgal ederken Taliban ve Saddam diktatörlüklerine karşı ‘haklı bir işgal’ gerçekleştirdiğine dünyayı ikna etmeye çalışırken kullandığı ‘önleyici savaş doktrini’nin ideolojik meyvelerini hemen o gün değil ama süreç içinde aldı.

Dünyanın bu büyük hegemonik gücü gelişmiş savaş teknolojisi, yaygın istihbarat şebekesi, propaganda gücü ile dünyayı dize getirmeye çalışırken sıradan zihne de yapılandırdığı seçenekler arasından seçim yapmayı, taraf tutmayı dayattı. Emperyalizmin sözde medeniyet transferi için yaptığı saldırılardan yana değilsen şeriatçı, onun demokrasi diye adlandırdığı şeyden değilsen darbeci ya da diktatörlük yanlısı olarak herkes yaftalanabilirdi. Bunlar çoğaltılabilir ve her ülkenin koşullarına göre seçenekler değişebilir. Dünya düzeni, ABD’nin dost düşman ayrımına bağlı olarak ortaya attığı ikilemler üzerine kuruldu. Dayanağını da halk mücadelelerinin, işçi sınıfı örgütlülüğünün gerilemesine borçludur.

İsrail Filistin’de soykırım uygulamaya başladığında, içi çoktan boşalmış seküler, demokratik değerleri İsrail’in temsil ettiğine dair ABD propagandası Türkiye’de de şeriatçı Hamas’a karşı siyonist bir başka şeriat iktidarının müdahalesini ‘haklı’ gösterebilmiş; Filistin halkı destekten uzun süre mahrum bırakılmıştı.

İsrail’in İran’a saldırısının başlamasıyla aynı semptomlar hortlamış durumda. İran’ın kendi halkına zulüm uygulayan, idam cezalarını gözünü kırpmadan onaylayan gerici molla rejimi yakın zamanda başörtüsü direnişleri ve peşi sıra gelen işçi eylemleriyle zor zamanlar geçirdi. İran’da halkın rejimle bu türden karşılaşması az olmamıştır. Ne var ki 46 yılda taşlaşmış sistem bu mücadeleler ile yıkılamadı. Şimdi arkasına ABD’yi alan İsrail, İran’a attığı füzelerle rejimi değiştireceğini iddia ederken Türkiye’de de Gazze saldırısında olduğu gibi İsrail’i destekleyenler eski nakaratı tekrarlıyorlar.

İran’a dayatılan, ‘Pis işlerimizi İsrail yapıyor’ diyen Almanya Başbakanı Merz’in malumu ilam ettiği gibi Ortadoğu’daki emperyalist yeniden dizaynın güdümlü bir parçası olmaktır. Bu birleşik sömürücü güruh Suriye’de şeriatçı bir katilin işbaşına gelmesini selamlarken, Trump Gazze’yi Riviera haline getireceğiz derken ve gökten paraların yağdığı bir videoyu servis ederken İsrail’in İran’la ne zoru olduğu da anlaşılıyor aslında. ABD’yi ve İsrail’i rahatsız eden molla rejimi değil, İran’ın Ortadoğu’daki jeostratejik konumu, Rusya ve Çin ile ilişkileri ve nihayet bu molla rejiminin ABD ile aynı kampta bulunmamasıdır.

Üstelik ABD ve silahı İsrail kendilerine sorun çıkaran ülkelere saldırırken ne halklardan ne de zayıflamış işçi sınıfı muhalefetinden korku duyuyor. Bir zamanlar dünya düzeninin manivelası olan emek-sermaye arasındaki çelişkisinin yerine emperyalist sistem, kimlik siyaseti ile bulanıklaştırdığı kendi iç çelişkilerini, din ve medeniyet söylemiyle kısmen üzerini örttüğü rekabet sorunlarını başlıca mesele haline getirdi ve sıradan insandan da her ihtilafta saldırgan tarafı tutmasını bekliyor. Gazze, Suriye ve İran halkına yaşatılanların önemi yok bu denklemde. Çünkü Körfez Savaşı’ndan bu yana savaş televizyon ekranlarında füzelerin ve füzesavarların gökyüzünde birbirini karşıladığı, iki oyuncudan en çok isabet ettirenin performansıyla kazanılan bir yapay zeka oyunu olarak satışta; iyi adamlar haydutların peşinde!

Oysa bunun böyle olmadığını en iyi Trump ve Netanyahu biliyor. İran devletinin boyun eğdiremediği kesimlere vaatte bulunarak ülkeyi bölmek, tıpkı Suriye’de olduğu gibi azınlıkları ve kimlik gruplarını ayrıştırmak için molla totalitarizminin zoraki dikiş yerleri yırtılıyor, tam da oralara sözler, vaatler fırlatılıyor. Trump İran halkına ayetullah düzenine karşı ayaklanma çağrısı yapmayı, silahlı Kürt örgütü PJAK’ı İran devletiyle çelişkilerini kullanarak İsrail’in himayesi altına çağırmayı ihmal etmiyor. İsrail’le maddi manevi ilişkileri güçlü Azerbaycan, kendi soydaşlarının yaşadığı Tebriz’in bombalanmaması için ricacı olabiliyor; saldırının kendisiyle bir sorunu yok!

Örgütlü halklar işgal koşullarında kendi kurtuluşlarını ne köhnemiş rejimleri savunmakta ne de işgalciye sığınmakta buldular. Mevcut güç ilişkileri sayısız deneyimi unutturduğu gibi, bir halkın hem emperyalist işgale hem diktatörlerine karşı mücadele edebileceği eski bir masal gibi geliyor. Ya da madem durum kaçınılmaz, paylaşım kavgasından kendi devletinin bir dilim koparması için, hazır asker olarak bekliyor.

Emperyalizmin satın aldığı zihin böyle işliyor ne yazık ki; dayatılmış seçenekler arasında İran halkının kendi gücüne, kendi direncin

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img