
Fransa’nın acımasız ancak etkisiz terörle mücadele operasyonlarına karşı halkın tepkisi, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u Afrika’daki güçlerini geri çekmeye zorluyor. Geçen kasım ayında, Senegal ve Çad, Macron’un kişisel elçisinin zayıflayan konumunu güçlendirme planlarını açıklamasından sadece birkaç gün sonra, üslerin kapatılmasını talep ederek Macron’u küçük düşürdü. Son zamanlarda, Fildişi Sahili yaklaşık 1000 Fransız askerini sınır dışı ederek, Fransa’nın Afrika’daki askeri stratejisinin krizde olduğu izlenimini pekiştirdi.
Savunma Bakanı Sébastien Lecornu “Fransa’nın varlığı değişiyor, ancak ortadan kalkmıyor” diye vurguluyor. Ancak Fransız milletvekilleri, üslerin kapatılmasının “çok ağır jeopolitik sonuçları”ndan endişe duyuyor ve yorumcular, ülkenin kıtadaki askeri etkisinin “sonunun başlangıcı” hakkında spekülasyonlar yapıyor.
Fransa’nın Afrika’daki varlığının geleceği hakkındaki ana akım tartışmalar, ülkenin uzun ve çalkantılı tarihini gölgeliyor. Sömürge döneminden bu yana Fransız yetkililer, siyasi ve ekonomik çıkarlarını savunmak için kıtayı kapsayan üs ağına, seçkin Afrikalı ortaklara ve gizli operasyonlara güveniyor. Askeri iş birliği, barışı sağlamak yerine otokratik rejimleri güçlendirdi ve sosyal çatışmaları şiddetlendirdi. Fransız güçlerinin ani çekilmesi, Fransa’nın stratejisinin başarısızlığını, patlayıcı bir hoşnutsuzluğu ve imparatorluk geçmişinin uzun gölgesini ortaya koyuyor.
Sömürge döneminin et öğütücüsü
Mevcut askeri yardım programlarının kökleri, sömürge döneminin güvenlik ve askere alma politikalarına dayanmaktadır. 19. yüzyıl boyunca, Fransız liderler koloniler kurarken, zorlama ve yerel elitlerle stratejik iş birliği yoluyla Afrikalı askerleri ordularına katmışlardır. I. Dünya Savaşı, 500 binden fazla sömürge vatandaşının Avrupa ve diğer yerlerdeki birlikleri takviye etmesiyle Fransa’nın Afrika’nın insan gücüne bağımlılığını ortaya koymuştur. Birçok Afrikalı, beyaz subayları “siyahları kıyma makinesi” olarak görmüş ve gençlerini denizaşırı ülkelere göndermemek için köylerin tamamını terk etmiştir.
Afrikalı askerlere yönelik kötü muamele, Fransa’nın bağımsızlık taleplerini bastırmaya çalıştığı Cezayir Savaşı (1954-1962) sırasında doruğa ulaştı. Fransız komutanlar, nüfusu bölmek ve devrimcilerin moralini bozmak umuduyla Arap ve Berberi savaşçıları sahaya sürdü. En ünlüsü, binlerce Cezayirlinin düzenli orduyu destekleyen yardımcı kuvvetler olan “Harkiler” olarak hizmet etmesiydi.
Bununla birlikte, yaklaşık 84 bin Harkis ve aileleri Fransa’ya ulaştı ve burada aşırı yoksulluk ve ayrımcılıkla karşı karşıya kaldı. Yetkililer, binlerce kişiyi gardiyanlar ve dikenli tellerle çevrili spartalı kamplarda yaşamaya zorladı. “Evler ısıtılmıyordu; haşereler, fareler, tahtakuruları vardı” diye hatırlıyor kamp sakini Mireille Bouglouf. Kamplar, gençlerin 1975’te ayaklanma başlatarak hükümeti nihayet kapatmaya zorlayana kadar devam etti.
Onların mücadelesi, sömürge Afrika’sında asker alımının çelişkilerini ortaya koyuyor. Yerli askerleri askere alarak Fransa, Afrika toplumlarını parçaladı ve gençleri kendi topluluklarının boyun eğdirilmesine katılmaya zorladı. Sömürge propagandası, Afrikalıları defalarca Fransız ulusu için savaşmaya çağırdı: Onları kabul etmeyen hayali bir topluluk. Onların emeği imparatorluklar kurdu ve dünya savaşlarını kazandı. Ancak sonrasında Fransız liderler onları kullanılıp atılabilir olarak gördü.
Sözleşmeye dayalı sömürgecilik
Sömürgecilikten kurtulmanın ardından Fransa, kıtadaki çıkarlarını korumak için Afrikalı askerleri seferber etmeye devam etti. Kamerun, Fransa ile askeri anlaşmalar imzalayan ilk Afrika devletlerinden biri oldu. Bu anlaşma, Fransız subayların savaşı acımasız bir takdir yetkisiyle yürütmelerine olanak tanırken, Kamerunlu askerlere Cezayir ve diğer sömürge bölgelerinde mükemmelleştirilmiş taktikler öğretti.
Françafrique’yi** savunmak
Soğuk Savaş boyunca Fransa, Cezayir ve Kamerun’da öncülüğünü yaptığı isyan bastırma tekniklerini yabancı ordulara öğretmeye devam ederek, siyasi nüfuzunu ve ticari yatırımlarını savunan müttefiklerini destekledi. Askeri yardım özellikle Ruanda’da çok kötü bir şöhrete sahipti. Burada Başkan Juvénal Habyarimana’nın ırkçı rejimi “Hutu Gücü”nü savunuyor ve Tutsi azınlığını eziyordu.
Mitterrand yönetiminin askeri operasyonları, uzlaşmaz bir yeni sömürgecilik modelini izledi. Yetkililer, zulümler karşısında bile Fransız hegemonyasına olan soyut bağlılıklarından vazgeçmeyi reddettiler. İnsan hakları yerine jeopolitik dengeyi korudular, Ruanda’yı frankofon dünyasına bağlı tutarak soykırımcı bir müttefiki desteklediler. Politikaları, askeri yardımın yeni sömürgeci mantığını en uç noktaya taşıdı. Ancak çok az pişmanlık duyduklarını ifade ettiler. Mitterrand’ın “O ülkelerde soykırımın pek önemi yok” dediği bildirildi.
Dış kapıdan çıkış
Sonuç olarak, askeri yardım Afrika’daki elit kesimin reformları sürdürmesini veya iktidarı paylaşmasını engelledi, ancak isyancıların saldırılarını durdurmayı başaramadı. Fransa’ya olan destek hızla düştü. 2020’den itibaren Mali, Burkina Faso ve Nijer’de bir dizi askeri darbe, Fransız güçlerinin Sahel’den çıkarılmasına yol açtı. İronik bir şekilde, en fazla yabancı danışman ve yardımı alan ordular, Fransa’nın üslerini kapatmasını ve bölgeden ayrılmasını talep etti.
Kısa süre önce, Fransız senatosu, ülkesinin iktidara yapışan “yağmacı” hükümetleri ve “yaşlanan yönetici sınıfları” destekleyerek kıtada geniş çaplı bir tepkiyi tetiklediği sonucuna varan önemli bir çalışma yayımladı. Askeri iş birliğinin mirası ise yıkıcı olmaya devam ediyor: Yalnızca 2020 ve 2021’de, Fransız ortakları Mali, Nijer ve Burkina Faso’da belgelenen 4 bin 200 sivil kayıpların yüzde 47’sinden sorumluydu.
Yine de milletvekilleri ve üst düzey yetkililer, daha temel sorulardan kaçınmak için acil aksiliklere odaklanarak Fransa’nın Afrika’daki sömürge sonrası imparatorluğunu korumakta ısrar ediyorlar. Yetkililer, kendi ırkçılıklarıyla nüfuzlarını geri kazanma çabalarını baltalarken, kibir politikayı belirlemeye devam ediyor. Afrikalıları şımarık çocuklar olarak tasvir eden Cumhurbaşkanı Macron, Fransız askeri iş birliği için “Teşekkür etmeyi unuttuklarını” iddia ediyor.
İki yüzyıldır Fransa, Afrika’da zenginlik elde etmek ve siyaseti etkilemek için güvenlik güçlerini seferber ediyor. Mevcut kriz, askeri gücün görünmez bağlarının çözülmesiyle utanç verici bir şekilde ortaya çıkıyor. Buna karşılık, yetkililer Cibuti, Gabon ve diğer yerlerdeki üsleri yenilemek için yarışıyor. Sömürgecilikten kurtulduktan yarım asır sonra Fransa, terk etmeyi kararlılıkla reddettiği bir kıtanın egemenliğini savunduğunu iddia ediyor.
* Yazı mronline.org’dan kısaltılarak çevrilmiştir.
** “Françafrique” Fransa’nın Sahra Altı Afrika’daki Fransızca konuşan eski Belçika sömürgeleri üzerindeki etki alanını ifade ediyor. “Françafrique” Fransa’nın bölgedeki ‘arka bahçe’sini ifade ediyor.