Almanya Sol Partinin (Die Linke), “Umudu örgütleyelim” sloganıyla 10-11 Mayıs’ta yaptığı son kongresinde aldığı bazı kararlar, partinin son birkaç yıldır hükümet ortağı olma adına izlediği “reel politikalar”dan kısmi bir dönüş eğiliminin güçlendiğine işaret ediyor. Bunu sağlayan ise son seçimlerde partiye en fazla oy veren gençler oldu.
İsrail’de tutum değişikliği
Değişimin yaşandığı alanlardan birisi İsrail politikası. Parti yönetimi, Almanya’nın tarihsel sorumluluğunu gerekçe göstererek İsrail’e yönelik eleştirileri adeta sıfırlamıştı. İsrail devleti ile İsrail halkının, emekçilerinin çıkarlarını aynılaştıran bir politik hat belirlenmişti. Partinin ilk nesil isimlerinden Gregor Gysi’nin Almanya’nın İsrail konusunda değişmeyen dış politikasını partiye egemen kılmak için hazırladığı bir belge de yıllar önce yayımlanmıştı. SPD ve Yeşiller ile koalisyon ortağı kurmak amacıyla belirlenen İsrail’i sahiplenme politikası doğal olarak Filistin sorununu görmezden gelmeye yol açtı. Hatta parti içinde buna dikkat çekenlerin çoğu da “antisemitist” olarak damgalanarak dışlandı.
Parti kongresinde, yüzlerce bilim insanı ve antisemitizm uzmanı tarafından karar altına alınan “Kudüs Deklarasyonu” benimsendi. Deklarasyonda antisemitizmin bazı özgün özellikler taşıdığı, ancak bununla mücadelenin ırkçı, etnik, kültürel, dini ve toplumsal cinsiyet temelli her türlü ayrımcılığa karşı verilen genel mücadeleden ayrılamayacağı görüşü savunuldu. Böylece, antisemitizm kavramının sağcılar tarafından istismar edilmesinin önünde geçiliyor. Kararla, yaygın olarak savunulan Uluslararası Holokost Anma İttifakının (IHRA) yaptığı antisemitizm tanımının kullanılması reddedilmiş oldu.
Bu durum elbette özellikle İsrail devletini eleştirmeyi antisemitizmle aynı tutanlar tarafından tepkiyle karşılandı. Almanya Yahudi Cemaati Başkanı Josef Schuster hemen “Sol Parti, nerede durduğunu gösterdi: Almanya’daki Yahudilerin yanında değil!” şeklinde bir paylaşımda bulundu. Bild gazetesi de alınan kararı manşetten “İsrail nefreti: Sol Partinin kongresinde skandal karar” şeklinde haberleştirdi. Karar 181 oya karşı 213 oyla alındı. Dolayısıyla karar alınması önemli, ancak parti içindeki tartışmalar da devam edecek.
İşçi kotası kararı
Kongredeki bir diğer dikkat çeken karar ise gençlik örgütleri Linksjugend ve SDS tarafından sunulan milletvekili listelerinin, 2029’da yapılacak seçimlere kadar kota usulüyle işçilere açılmasının kabul edilmesi oldu.
Sol Partinin bir işçi partisi olmadığı, yönetici ve milletvekillerinin asıl olarak üniversite mezunu akademisyenlerden geldiği biliniyor. Bunların çoğu da ekonomik olarak iyi kazananlar grubunda. Mevcut durumda lafta bile işçilerin sorunlarına ilgi duymayanların ağırlıkta olduğu bir partiden söz edilebilir. Bu nedenle dayandığı sınıfsal kesim de küçük burjuva ve orta sınıf. İşçilerden aldığı oy da çok düşük. Son genel seçimlerde ırkçı AfD’nin yükselişinin en önemli sosyal dayanaklarından birisinin işçi sınıfı olduğu görüldü. Bu nedenle Sol Partinin bu kongrede kota usulüyle de olsa işçi sınıfını gündemine alması önemli. Kararda Belçika Emek Partisinin (PTB/PVDA) uygulaması örnek gösterildi.
Bu aynı zamanda partinin işçi sınıfına yabancılaştığını da kabul etmesi anlamına geliyor. Normal koşullarsa emekten yana partilerde işçi sınıfının her kademede kendisini hissettirmesi gerekiyor. Ancak, meselenin sadece kota usulüyle işçilere milletvekili listelerinde yer verilmesinin olmadığı da bilinmesi gerekiyor. İşçi sınıfının acil güncel taleplerine öncelik ve işçi sınıfının bulunduğu alanlarda olma durumunda orta vadede Sol Parti işçi sınıfının dikkatini çekmeyi başarabilir. Bugünkü yapısı ve ideolojik anlayışıyla pek mümkün kılmıyor. İşçi sınıfı cephesinde bir mücadelenin başlaması Sol Partideki bu yönelimi hızlandırabilir.
Savaş ve silahlanma
Sol Partinin silahlanma konusundaki en problemli alanları Ukrayna ve İsrail’e yönelik politikası oldu. Terör saldırıları nedeniyle Almanya’nın İsrail’e silah satışına cepheden karşı çıkan bir turum içinde değildi. Ukrayna’nın kendisini savunması adına Almanya’nın ağır silahlar dahil olmak üzere her türlü silah satışına destek vermesi geniş tartışmalara yol açmıştı. Kongrede bu “Amasız ve fakatsız silahlanmaya ve savaş hazırlıklarına hayır” şeklinde karar altına alındı. Kararda Ukrayna’ya silah satışı konusu şu şekilde formüle edildi: “Sol Parti, Ukrayna’ya silah sevkiyatını reddediyor. AB’nin Ukrayna’ya yardımları neredeyse tamamen, Avrupa’nın büyük şirketlerinin lehine ticaret engellerinin kaldırılması gibi şartlara bağlı kredilerden oluşuyor. Sol Parti, Ukrayna’nın borçlarının silinmesi için mücadeleye devam edecek.”
Askeri harcamaların arttırılmasına, silahlanmaya karşı çıkılırken, bu konudaki tutum ise şu şekilde karara bağlandı: “Sol Parti, Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknecht’in antimilitarist geleneğini sürdürüyor. Barış hareketiyle birlikte, Almanya’da ve uluslararası alanda yüzyılın silahlanmasına karşı toplumsal direnişi örgütleme göreviyle karşı karşıya. Tam da şimdi açık ve kesin bir tutum alıyor. Sol Parti, birçok yeni üyesinin de desteğiyle, zamanın ruhunu değiştirecek gücü ortaya çıkarabilir” deniliyor.
Zorunlu askerliğe de karşı çıkan Sol Parti, ordunun okullarda militarizm propagandası yapmasını reddediyor. Kongrede, Eyaletler Meclisinde askeri harcamaların artırılmasına destek veren Bremen ve Mecklenburg-Vorpommern eyaletlerinde koalisyon ortağı olan Sol Parti yönetimine sert eleştiriler yöneltildi. Bu eyaletlerde koalisyon ortaklığından çekilme yönünde verilen öneri ise 179 oya karşılık 219 oyla reddedildi.
‘Kapitalizmi yıkma’ ve ‘sosyalizm’ yeniden literatürde
Kongre kapsamında Eş Başkan Ines Schwerdtner’in “Kapitalizmi yıkma, demokratik sosyalizmi kurma” yönündeki açıklaması basında “Sol Parti radikalleşiyor” şeklinde verildi. Partinin yeni popüler siması Meclis Grubu Eş Başkanı Heidi Reichinnek’in de buna destek vermesi, özellikle CDU’nun Sol Parti ile nasıl bir ilişki içinde olacağına dair sorular gündeme geldi. Geçmişte izlenen koalisyon ortağı olma ya da sistemin parçası olma politikası Sol Partiyi önemli ölçüde zayıflatmıştı. Son seçimlerde sürpriz şekilde yüzde 8.8 ile meclise girmesinin başarısının arkasında sosyal sorunları merkeze alan, göçmenler ve mültecileri hedef göstermeyen bir yaklaşım oldu. En önemlisi de yükselen aşırı sağa karşı özellikle gençler arasında bir antifaşist merkez olarak görülmesi.
Yılbaşından bu yana partiye en az 50 bin yeni üye oldu. Son verilere göre partinin üye sayısı 112 bine çıktı. Bir daha ki seçimlere kadar üye sayısının 150 bine çıkarılması hedeflendi. Milletvekillerinin görev sürelerinin en fazla üç dönemle sınırlandırılması, milletvekili maaşlarının bir kısmını partinin sosyal fonuna bağışlanması da yapılan tartışmalar arasında.
Özellikle SPD’deki zayıflama, aşırı sağ AfD’nin ikinci parti olması, Sol Partiye yeni bir alan açmış görünüyor. Chemnitz kongresinde verilen mesajlar ve alınan kararlar, gelişmelerden ve diğer partilere tepki gösteren toplumsal kesimler için yeni bir adres olmak istediğini gösteriyor. Bunu ne kadar başarıp başarmayacaklarını ise izleyecekleri pratik tutum belirleyecek. Parlamento koridorlarına sıkışan, işçi sınıfı ve emekçilerle bağ kurmayan bir partinin kalıcı şekilde güç toplamasının ihtimali zayıf. Yönelim olmakla birlikte sahip olduğu ideoloji, örgütlenme biçimi ve kadrolarının bileşimi bunun zor olduğunu gösteriyor.
İşçi sınıfının kurtuluşunu, sömürüsüz bir dünyayı esas almayan her parti ve hareketin akıbeti genellikle sistemin parçası olmakla sonuçlanıyor. Sistemin parçası olmak için epey mesafe kateden Sol Partinin bundan tam bir geri dönüş yapmasını beklemek bugünkü koşullarda hayalden ibaret olabilir. Diğer taraftan siyasi misyonu ve hedefleri açısından zaten sosyal reformizmle sınırlı bir konumdaki partinin ilerici toplumsal muhalefetin ne kadar diri ve ileriden bir parçası olup olmayacağı, partinin emekten, barıştan ve halktan yana tutum ve politikayı ne kadar sahiplenip sürdüreceği ile belli olacaktır.