Bugün 24 Nisan… yakın tarih Kıbrıs’ından önemli döneme rastlıyor. Sınır kapılarının açılmasından tutun Annan planı referandumu oluşuna dek tarihi olgular yaşandı. Fakat, aradan fazla zaman geçmemesine karşın, çoğu unutuldu. Konuşulanlar da günümüz politik noktasını aşamıyor. Böyle bir gerçeklik vardır.
Ben merkez duruşu ile karşıtı suçlama çemberinde takılıp kalınıyor. Kelime fetişizmle siyasal çıkarsama yapılmaya uğraşılıyor. Öz yerine, istenen sonuçla davranıp haklılık çıkarma uğraşları vardır. Öyle ki sanki kararlar burada alınmış gibi düşünce hep öne çıkarılıyor. Öz yerine işine gelen konu ediliyor. Örnek mi Annan planı olayı birçok gerçekleriyle değil, “onlar hayır” dedi suçlamasıyla haklı çıkma noktasında takılıp kalındı. Giderek süreçler tamamen silindi. İşine gelenle ideolojik format yapılıyor.
Kıbrıs için 24 Nisan iki önemli siyasal sıçrama yaratı. Kapalı olan sınır kapıları açılıp geçişler başladı. Buda tabu ve öteki bilinmez yerine direk temasla konu gelişti. Bir dipnot aktaracam:
Sanki iki lider karar almış gibi düşüncesi yerleştirilmeğe uğraşıldı. Hat da kapıların açılmasına karşın duruş sergileyen Kuzey, kendi karar almış gibi de pazarlıyor. Halbuki Kıbrıs gerçeği vardır. İster kapıların açılması isterse Annan planı tamamen dış kararlı siyasal hamlelerdi. Örneği geliştirelim: kapıların açılacağı gün sabahı ben Almanya’nın Türkçe yayınını dinliyordum. Rahmetli Murat Çelikkaya, kapıların açılacağı bilgisini verdi. Buradaki yetkililere sordu. Gerek Eroğlu gerekse Ertuğruloğlu kapıların o gün açılamayacağını, hafta başına ancak açılacağını söylediler. Oysa Almanya’nın Sesinde bizim koltukçular bunu söylerken, çoktan Lefkoşa’da geçişler başladıydı.
Fakat, yetkinin burada olmadığı ortadayken, son ısrarla yeni kapı talepleri ile bizim siyasal duruş gerçeğimiz bize bir şeyler anlatıyor. Dün olmaz şimdi isteriz kelimeleri birer fetişizmin kelimeleri ötesine gidemiyor.
****
Bir yıl sonra Annan planı referandumu oldu. Referandum öncesi güney hayır kuzey evet diyeceği kesindi. Özellikle Danimarka’da AB üyeliği için Kuzeyin imza atmayıp salt güneyin imzalaması sonucu, işler başka eksene kaydı. Nitekim Annan hazırladığı beşinci versiyon planında açıkça Rumlara hayır deyin dendi. Daha da önemlisi. Plan iki tarafın ikisi de imzalamadı. Buda B.M. belgesi olarak kaydını da engelledi. Yetmedi: konulan bir madde ile de anlaşma eğer reddederse, plan yok hükmündedir. Bunlar referandumun olmamasıyla birlikte yok olduğunun basit özüdür.
Yetmedi, Akel başta evet dedi. Fakat Güvenlik konseyinden güvence istedi. Evet halinde uygulanacağına dair güvence talebi Türkiye’nin de girişimi ile verilmedi. Buda AKEL’i hayıra yönlendirdi. Bunlar evet hayır dışında dikkatle bilinip yorumlanması gerekenlerdi. Tek sonuç, ada AB toprağı oluyordu. Ama tam Kıbrıs gerçeği ile. Müktesebatlı ve müktesebatsız diye de ayrıştı.
Herkes evet hayırda takılıp ve giderek silikleştirirken, plan sonrası başlayan ikinci ganimet dönemi veya kuzeyin yasalaştırma adıyla hukuki Türkiye iç politik kurumsallaşma adına Tazmin komisyonu da oluştu. Maksat, kuzeydeki mülkleri Türkiyeleştirme idi. Buda olmadı. Ama kuzeyde nüfusla bambaşka bir sosyolojik siyasal yapı oluşturuldu.
Sanki bunlar yokmuşçasına da iki lider masalı işliyor. Evet dedikle tüm yasadışılıkların kabul edilmesi peşinde. Gerçek ise Kıbrıs federal yapıya doğru değil iki farklı parça olarak yapılanmada epey yol aldı. İş böyle olunca da bambaşka durumlar da hayatta yükseldi.