Trump, ikinci dönemindeki en kritik politikası olan yeni gümrük vergilerini, an itibariyle Çin dışındaki dünyada ‘ertelemeye’ karar verdi. Bu geri adım, kimileri tarafından sermayenin Beyaz Saraya sınır çizmesi olarak yorumladı.
Serbest ticaretin ve küreselleşmenin rafa kalkacağı, neoliberalizmin sonlanacağı söylemleri şimdilik sona erdi. Ancak Çin ile girilen ticaret savaşı hız kesmeden sürüyor. Gümrük vergileriyle kısa süreliğine dünyaya gösterilen sopa, şimdi ABD ve müttefikleri arasında Çin’e karşı yeni ortaklaşmalar için bir ‘hizaya getirme’ olarak anlaşılsa da Çin de Trump’ın çılgın deneyinin sonucunda dünya ticaret hegemonyasında bir çatlak bularak kendisine yeni rol ve imkanlar arayışına girdi.

Ankara Üniversitesi Politika ve Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Sırma Altun ile Trump’ın gümrük vergileri politikalarını, Çin’e açtığı savaşı ve Pekin’in kısa ve uzun vadeli stratejilerini konuştuk.
Trump gümrük vergileri kararından büyük ölçüde vazgeçmiş, ertelemiş oldu. Sizce arkasındaki etken nedir, büyük sermaye Trump’a sınır mı çizmiş oldu?
Sırma Altun: ‘Çin’e savaş açmış görünen Trump bile yüksek teknoloji zincirlerini kırmaya cesaret edemiyor mu?’ Bu, 2 Nisan’dan beri devam eden ve ABD-Çin gümrük vergisi savaşları olarak nitelendirilen sürecin nasıl ilerlediğini izlememiz açısından gerçekten çok önemli bir soru.
12 Nisan tarihinde ABD Gümrük ve Sınır Koruması tarafından açıklanan gümrük vergisi kılavuzuna göre akıllı telefon, bilgisayar ve bunlarda kullanılan çipler karşılıklı gümrük tarifelerinden muaf tutuldu. 18 Nisan tarihinden itibaren Kaliforniya merkezli teknoloji devi Nvidia’nın CEO’su Jensen Huang’ın Çin ziyareti ile ilgili haberleri takip etmeye başladık. Hatta X üzerindeki bazı hesaplar, Huang’ın ABD ve Çin arasında bir arabulucu olup olmadığı ile ilgili sorular yönelttiler. Huang’ın ziyareti, Çin Uluslararası Ticaretin Geliştirilmesi Konseyi’nin daveti üzerine gerçekleşti (Konsey, Çinli ihracatçıları temsil eden devlet destekli bir kuruluş). Huang’ın ziyareti sırasında görüştüğü üst düzey yetkililer arasında ABD-Çin ticaret görüşmelerinden sorumlu Çin Başbakan Yardımcısı He Lifeng ve Şangay Belediye Başkanı da bulunuyor. Konuyla ilgili hem Batı hem Çin basınında çıkan haberler, Huang’ın son üç ay içerisinde Çin’i ikinci defa ziyaret ettiğinin ve aynı dönemde yaşanan gelişmeler nedeniyle şirketin hisselerinin %25 oranında düştüğünün altını çiziyor. Bu anlamda bu ziyaret, yüksek teknoloji üretim ve ticaret zincirlerinin Trump’ın ‘korumacı’ uygulamalarına direncinin bir göstergesi olarak yorumlanıyor. Fakat büyük sermayeyi, sadece teknoloji devlerine baktığımızda bile, yekpare bir varlık olarak değerlendirmenin zor olacağını düşünüyorum. Bu anlamda Aralık 2024’te yayınlanan Schindler ve Rolf tarafından yapılmış bir akademik çalışma, ‘jeostratejik küreselleşme’ çağına girdiğimizin ve bu çağda farklı çokuluslu şirketlerin artan ‘müdahaleci’ politikalara farklı şekilde yanıt verdiğinin altını çiziyordu. Örnek olarak Intel’in Amerikan hükümetlerinin (Trump’ın ilk dönemi ve Biden hükümeti) talepleri karşısında ‘uyumlu’ bir pozisyon alması, bunun karşısında Apple’ın ABD ve Çin arasında daha dengeli bir pozisyon tutturma çabası gösteriliyordu. Çok hızlı yaşanan gelişmeler karşısında teknoloji devlerinin pozisyonları da bir o kadar hızlı değişebilir, değişecektir. Yine de şunu eklemeliyim, gümrük vergilerine teknoloji alanında getirilen istisnalar sadece ABD ile sınırlı değil. Geçtiğimiz hafta içinde Çin tarafından da benzer muafiyet haberleri gelmeye başladı. CNN’de çıkan ve Shenzhenli kaynaklara dayandırılan habere göre Çin, ABD’de üretilen bazı yarı iletkenlere uyguladığı %125’lik gümrük vergisini uygulamada geri çekti, fakat konu ile ilgili resmi bir duyuru yapmadı. Bu ilginç haberin öncesinde, 11 Nisan’da yine Çin tarafı, az önce değindiğim Nvidia gibi Amerikan şirketlerinin tasarladığı fakat ABD dışında ürettiği yarı iletkenlerin %125’lik gümrük vergisine tabi olmayacağını açıklamıştı. Bu, örneğin Nvidia tarafından ABD’de tasarlanan fakat TSMC tarafından Tayvan’da üretilen yarı iletkenlerin gümrük vergilerinden muaf olması anlamına geliyordu.
Tüm bu gelişmelere bakarak belki soruyu şu şekilde formüle edebiliriz: Ne Çin’e savaş açmış görünen Trump, ne sonuna kadar savaşmaktan geri durmayacağını belirten Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, dijital dönüşüm çağında yüksek teknoloji üretim ve ticaret zincirlerini kırmaya cesaret edemiyor mu?
ÇİN’İN KÜRESEL ROLÜ GENİŞLİYOR
Trump gümrük vergisi kararını tüm ülkeler için ertelerken Çin’e yönelik politikasını sürdürdü. Güncellenen ticaret savaşı Çin’e beklendiği gibi bir zarar verebilir mi ya da kısıtlayabilir mi?
John Hopkins Üniversitesi’nden Prof. Ho-fung Hung gibi önemli Çin politik iktisat uzmanlarının da üzerinde durduğu gibi, Amerikalı ve Çinli şirketlerin başını çektiği ekonomik entegrasyon ve jeopolitik iş birliği sürecinin sona ermesinin her iki tarafın sermaye grupları açısından muhakkak etkileri olacaktır. Bahsedilen ekonomik entegrasyon ve jeopolitik iş birliği süreci 1990’larda hız kazanmış, 2001’de Çin DTÖ üyeliği ile ‘altın çağına’ girmişti ve ‘Chimerica’ olarak da adlandırıyordu. Chimerica’nın ABD ve Çin geniş toplumsal kesimleri açısından ne anlama geldiği ise çok daha kapsamlı tartışmaların konusu. Çin açısından değerlendirecek olursak, 1980’lerden beri devam eden reform ve dışa açılma süreci farklı evrelerden geçerek bir yandan on yıllar boyunca devam eden yüksek büyüme oranları yaratırken bir yandan da bugün karşı karşıya gelinen birçok önemli sorunu beraberinde getirdi: Artan gelir eşitsizliği, Çin içi bölgeler ve şehirler arasındaki eşitsizlikler, iç göç ve sosyal refahın kapsamı dışında kalan işçi kesimleri, artan işsizlik oranları, özellikle gençlerin tabi olmak zorunda kaldığı sert çalışma koşulları gibi. Son gelişmeler, büyüme modeli ihracata dayanan Çin ekonomisine zarar verdiği ölçüde bu sorunları derinleştirecektir. Bu sebeple Çinli iktisatçılar 2 Nisan’dan beri artan biçimde sosyal refah politikalarının önemi ve sosyal güvenliğin desteklenmesi gibi konuları tartışıyorlar.
Merkezi hükümet seviyesinde baktığımızda, ilk Trump dönemi ve sonrasında belirli bir süreklilik içerisinde devam eden, bazıları tarafından ticaret savaşları, bazıları tarafından ‘yeni’ ya da ‘ikinci soğuk savaş’ olarak nitelendirilen ve büyük ölçüde ABD politikaları tarafından şekillendirilen sürece karşı Çin’in hazırlıklı duruşu sıklıkla dile getiriliyor. Bunu Çin tarafının ‘savaşsa savaş, diyalogsa diyalog’ şeklinde özetleyebileceğimiz söylemlerinde, Trump’ın gümrük vergilerine karşı bir koalisyon oluşturma girişimlerinde, AB-Çin yeniden yakınlaşması açısından atılan adımlarda, Çin-ASEAN ya da ikili Çin-Güneydoğu Asya ülkeleri görüşmelerinde izleyebiliyoruz. Çin bir yandan da uzun süredir Küresel Güney söyleminin sıkı yürütücülüğünü üstleniyor. Güney-Güney ticaretinin arttırılması ve Küresel Güney’in çıkarlarının DTÖ gibi uluslararası örgütler içinde çok taraflılık temelinde savunulması gibi unsurlar bu söylemin içinde yer alıyor. Başka bir ilgi çekici nokta, yine bu süreçte Hong Kong’un tarihsel olarak üstlendiği anakara Çin’i dünyaya bağlayan ‘köprü’ olma misyonunun yeniden dile getirilmeye başlanması. Bu anlamda Hong Kong’un, Çin-AB ve Çin-Körfez Ülkeleri ekonomik ilişkileri gibi konularda oynayabileceği rolün altı çiziliyor.
ABD SOPA SALLIYOR
Tabii ki ABD-Çin ticaret ilişkileri dünyanın geri kalanını çok yakından ilgilendiren, çok ölçekli, çok boyutlu süreçleri kapsıyor. Bu anlamda Doğu Asya’daki Japonya (%24) ve Güney Kore (%26) gibi önde gelen Amerikan müttefiklerinin kendilerine önce getirilen sonra 90 günlüğüne dondurulan gümrük vergileriyle ilgili ABD ile yürüttükleri pazarlıkların sonuçlarını göreceğiz. Japonya ve Güney Kore, ABD ile gümrük vergisi görüşmelerine ilk başlayan ülkeler arasında ve çıkan haberler ABD tarafının her iki ülkeyle görüşmelerin çok olumlu ilerlediğini belirttiği yönünde. Bununla beraber, Japonya’dan gümrük vergilerinden muafiyet koşulu olarak Çin karşıtı bir ticaret koalisyonunda başı çekmesinin talep edildiği, fakat Japonya’nın böyle bir koalisyonda taraf olmayı kabul etmeyeceği yönünde de haberlerle karşılaşıyoruz.
Bu anlamda Güneydoğu Asya ülkeleri ile ilgili gelişmeler de bir o kadar önemli olacaktır. ASEAN ülkeleri ABD’nin gümrük vergilerine karşılık vermeme konusunda anlaşmıştı. Aynı zamanda, Xi’nin Vietnam, Malezya ve Kamboçya’ya yaptığı yılın ilk yurtdışı ziyareti sonrası Çin ve bu ülkeler arasında bir dizi mutabakat zaptı (MoU) imzalandı. Vietnam’ın bir yandan Xi’yi misafir ederken bir yandan da ABD ile gümrük vergisi pazarlık görüşmelerini başlattığını izliyoruz. Genel olarak bölge ülkelerinin ABD-Çin ticaret savaşları karşısında dengeli bir politika yürütmeye çalıştığı söyleniyor ve bu ülkelerin durumu bazıları tarafından Soğuk Savaş dönemi ‘Bağımsızlar Hareketi’ne referans ile inceleniyor. ABD-Çin ticaret savaşları, Güneydoğu Asya’nın dünyanın çeşitli bölgeleri ile yürüttüğü ekonomik ilişkilerin yeniden yapılanmasına kapı aralayabilir mi? ASEAN’ın bu anlamdaki çabaları Singapur Başbakanı ve Maliye Bakanı Lawrence Wong tarafından şöyle dile getiriliyor: ASEAN-AB Stratejik Ortaklığı’nın güçlendirilmesi; Körfez ülkeleri ile derinleştirilmesi planlanan ekonomik ilişkiler; Latin Amerika’da yeni diplomatik misyonların hayata geçirilmesi.
Tüm bunlar değerlendirildiğinde, ABD-Çin ticaret savaşının ‘kazananı’ ve ‘kaybedeni’ sorusuna kolaycı bir yanıt verilemeyeceği ortaya çıkıyor.
DOLARIN HEGEMONYASI SARSILMAZ
ABD’nin serbest ticareti sınırlayan stratejisinin doların ve ABD’nin hegemonik konumunu sarsarak, aksine Çin’e çok önemli bir fırsat yarattığı -hatta çoktan belirleyici bir konuma geçtiği- yorumları yapılıyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Çin’in gelecek stratejisi sizce nedir?
Sondan başlamak gerekirse, Çin’in hem bugün hem de gelecek stratejisinin yeni nitelikli üretici güçler olduğunu söyleyebiliriz. Çok genel anlamda yeni nitelikli üretici güçler, yeşil ve dijital dönüşüm teknolojilerinin Çin’in kalkınma politikalarının en önemli öğeleri haline gelmesini ifade ediyor. Örneğin bazı tahminlere göre, temiz enerji sektörü 2023 yılında Çin ekonomisine 1.6 trilyon dolarlık katkıda bulundu ve ülkenin ekonomik büyümesinin %40’ını oluşturdu. Özellikle aynı dönemde çökmeye yaklaşan gayrimenkul piyasasının yarattığı kaybı düşünürsek, bu çok ciddi bir rakam. Temiz enerji sektörünün katkısının, gayrimenkul sektörünün kayıplarını dengeleyen çok önemli bir unsur olduğu iddia ediliyor.
2010’lardan beri şekillenmekte olan Yeşil Kuşak ve Yol ve Dijital İpek Yolu, Çin’in yeşil ve dijital dönüşüm teknolojileri alanlarındaki uluslararasılaşma hamlelerini özetliyor. Bu hamlelerin somut yansımalarını Çinli şirketlerin güneş enerjisi sektörü ve 5G alanındaki yadsınamaz varlığında görebiliriz.
Çin’in resmi para birimi olan Renminbi’nin, ABD hegemonyasının en önemli bileşenlerinden olan ABD dolarının rezerv para birimi olma özelliğini sarsmaktan oldukça uzak olduğu görüşü hâkim, ve ben de bu görüşü takip ediyorum.