Güney Kore’de darbe girişimi işçilerin grevleri ve gençlerin ışıltılı protestolarıyla durduruldu.
“O gece sendikanın ışıkları hiç sönmedi.” Mehmet Ali Birand, Güney Kore’deki darbe girişimini anlatan bir belgesel çekseydi, söze böyle başlardı.
Cumhurbaşkanı Yoon Suk-yeol, meclisin bütçeyi reddetmesini bahane ederek, 3 Aralık 2024’te televizyondan sıkıyönetim ilan etti. Ardından orduya meclisi kuşatma ve milletvekillerini gözaltına alma emri verdi. Amaç, yasama faaliyetlerini şiddet kullanarak durdurmaktı.
Ama halk sokaklara çıkınca “kendi kendine darbe” senaryosunun çekimleri yarım kaldı. Kore Sendikalar Konfederasyonu (KCTU), gece yarısı düzenlediği toplantıdan sonra şu açıklamayı yaptı: “Bu bir iç savaş ilanıdır. Anayasal düzeni savunmak için direneceğiz!”
Yoon, çok önceden işçileri savaş açmış ve sendikaları tasfiye etmek için harekete geçmişti. Belediyelerde, metal fabrikalarında, hastanelerde ve demiryollarında işçiler üretimi durdurdu.
Öğrenciler okul formalarıyla sokaklara çıktı. K-pop nesli, gözünü ekrandan ayırdı, elinde telefonuyla meydanları doldurdu. Can Yücel çevirisiyle “mitinge değil, eyleme geldik” diyen gençlerin katılımıyla yaşananlar bir protesto değil, genel bir direnişti.
Yoon, seçim kampanyasında feminizme de savaş ilan etmişti. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı’nı kapatmayı vadetti. Kadın düşmanlığını teşvik ederken, şiddet ve tacizi önleyen mekanizmaları zayıflattı.
Protestolara katılanların çoğu yirmili yaşlardaki kadınlardan oluşuyordu. Genç kadınlar, K-Pop konserlerinde kullandıkları ışık çubuklarını bu kez demokrasi için taşıdı. Üzerinde “İstifa!” yazan özel ışıklarla çekilen fotoğraflar sosyal medyada yayıldı.
Pek çok genç hayatında ilk kez siyasi bir etkinliğe katılmıştı ama sendikalar hızla direnişin yeni diline uyum sağladı. Eylem düzenleme tecrübesi olan sendikalar mikrofonu gençlere bıraktı, grev gözcülerinin ses sistemlerinden K-pop şarkıları yankılandı.
Meydanlarda Girls’ Generation’ın “Into the New World” şarkısı söylendi. Sözleri direnişin ruhunu yansıtıyordu: “Önüme sert duvarlar çıksa da, seninle yürürsem korkmam. Yeni bir dünya için seninle gelirim.”
Gençler önce anayasanın ihlaline ve otoriterliğe karşı sokağa çıkmıştı; ama zamanla talepler derinleşti: Gelecek kaygısı, dışlanma ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği gibi konular da gündemin parçası haline geldi.
Sendikaların kararlı duruşu, gençlerin coşkusu ve Meclis’te muhalefetin refleksi birleşti. Anayasa Mahkemesi devreye girdi ve 4 Nisan 2025’te oybirliğiyle karar verdi: Yoon görevden alındı. Anayasa Mahkemesi kararında cumhurbaşkanının “anayasal düzeni ihlal ettiği ve halkın egemenliğini çiğnediği” vurgulandı.
Yoon, G. Kore tarihinde görevden alınan ikinci cumhurbaşkanı oldu. Daha önce, Park Geun-hye de 2017’de “yolsuzluk ve bir dini cemaatle olan siyasi bağlantıları” nedeniyle görevden uzaklaştırılmıştı. O süreç de “mum ışığı hareketi” adı verilen ve geceleri düzenlenen oturma eylemleriyle başlamıştı.
Mahkeme sürecinde Yoon’un planları ifşa oldu. Muhalefet liderlerinin tutuklanması, seçim kuruluna askeri baskın gibi planlar belgelerle ortaya çıktı. Ayrıntılar, tek bir adamın öfkesini değil, kurulan otoriter düzeni tarif ediyordu.
Eski bir başsavcı olan Yoon, 2022’de “yolsuzlukla mücadele” vaadiyle göreve geldi. Ama üç yıl içinde otoriterleşti. Medyaya baskılar arttı. Muhalefeti “Kuzey Kore yandaşı” ilan etti. Eleştirileri dinlemedi, protestoları bastırmaya çalıştı ve sonunda darbeye başvurdu.
Halkın sokağa çıkması, genel grevler ve polisin kanunsuz emirlere uymaması darbe planlarını boşa çıkardı.
Bu daha başlangıç… 60 gün içinde erken seçim yapılacak. Yargının siyasallaşması, medyadaki kutuplaşma, işçi sömürüsüne dayanan ekonomi, kadın düşmanlığını körükleyen patriyarkal düzen gibi sorunlar çözüm bekliyor.
Güney Kore halkı darbeyi durdurdu. Ama mücadele devam ediyor. Sadece otoriter bir lideri göndermek yetmez; onun gibilerin bir daha ortaya çıkamayacağı bir sistem inşa etmek gerekiyor.
Yoon gitti. Ama gölgesi kaldı yadigâr.