Salı sallana sallana sonlanıyor. Artık giderek dakikalar sonra çarşamba gününe doğru yöneleceğim. Etraf sesiz Lefkoşa’da sesiz olmanın da havası başka. Çarşamba günü ise iki önemli olayın da yıldönümü. Türkiye’de kurulan TBM artık asırlık yoluğu ile anılacak. Daha doğrusu kutlanacak. İkinci olay ise unutturulan, ama önemli tarihi gerçekleri de içinde taşıyan iki gazetecinin de katlinin yıldönümüdür. Her iki konu da ikili önemli var. Yüzleşme ve günümüzdekilerle sorgulama teknikleri oluşmaktadır.
Türkiye’de Atatürk’ün büyük meclisin oluşum günü, Çocuk bayramı ilan edip bayramlaştığı gündür. 23 Nisan hem meclisin açılması hem de bunun ulusal gün ilan edilmesidir. Bu nedenle gün Çocuk bayramı olarak kutlanmaktadır. Fakat şu anda sorgulanan gerçek şu: onca zamana karşın nerden nereye gelindiğidir. En basitiyle, K. Kıbrıs’ta dahi yapılan eylemlerle laiklik tartışılmaktadır. Türban olayı tıpkı seksenler Türkiye’deki başlangıç gibi laiklik kuramına karşı siyasallaştırılmaktadır.
Çocuk bayramı kutlanırken, örneğin Türkiye’de parlamentonun rolü da sorgulanacak. K. Kıbrıs’ta ise artık olmaz veya olamaz dedikleri “tutmaz” zırhı ile gerçekten kaçınılan laiklik adeta şimdi direk alınan kararlarla tartışılıyor. Türban K. Kıbrıs’ta da inanç olgusu değil de siyasal kuram olarak tartışmaya sokuldu.
İki yüzlülük ise ayyuka çıkıyor. Koltukta kalma adına AKP çizgisinde duruluyor. Hem teslim haldeyken, ayrıca sıkılmadan Atatürkçülük lafazanlıkla da konuşuluyor. Pratikle değil yerine göre davranma teslimiyetin bayramını da yaşıyoruz.
Çocuk hakları falan da sormayın. Sadece simgesel atışlarla yetiniliyor. Eğitindeki gericileşme ile laiklik atışları birlikte 23 Nisan Çarşamba günü yaşanacaktır. Değişen nüfus gerçeği ile atılan adımları gelinen aşaması sorgulanmadan, Çocuk edebiyatı v Atatürkçülük laik söylemli atışlarla gün doldurulacaktır. Fakat net olan; K. Kıbrıs’ta da laiklik kuramının hem de anayasaya rağmen tüzükle yerle bir edilmesidir.
****
İkinci olay bence hiç konuşturulmayacaktır. Konuşulsa, Kıbrıs yakın tarihi ile de yüzleşme olacak. Ayni tarihlerde 23 Nisan günü atmış ikide, önemli cinayet haberi Lefkoşa’da yaşandı. Ayhan Hikmet ve Muzaffer Gürkan öldürüldü. Oysa öldürülmeseler, bazı bombalama olayları açıklanacaktı. Açıklanınca da provokasyonlar da açığa çıkacaktı. Ama olmadı. İki gazeteci katledildi.
Dönem Kıbrıs cumhuriyeti dönemiydi. Fakat konu açığa çıkmadı. Daha kötüsü dönemin içişleri akanı Yorgacis’in de konunun gelişmesinde rolü olduğu iddiaları olmasıdır.
Bu katlediliş, başta medya kendi meslektaşlarına sahip çıkmadı. Konuyu canlı tutmadı. Yönetimler de sorgulamadı. Hukuk falan da yok. Oysa araştırmalar yapıldı. Hat da TC elçisi dahi konuyu protesto ederek istifa etti.
Gürkan ve Hikmetin katli gelişecek Kıbrıs’taki iki kesim çatışmalarında önemlidir. Başlayan provokasyonlar bir anlamda günümüz Kıbrıs’ın da önemli siyasal taşlarından biri idi. Bombalanan Bayraktar camisi sonrası iki gazeteci failleri açıklayacaklarını açıkladılar. Bazı bilgileri Kıbrıs cumhuriyeti yetkililerine verdiler. Ama gerçek değil, katliam gerçekleşti.
Böylesi olayı yapanlar, yakın tarih dönemindeki rolleri de ortadadır. Şimdiki siyasal yapıların geçmiş ayaklarıdır. Aynen devam etme, siyasal gerçekleşme nedeniyle de konu hafızadan sildirtildi. Yüzleşme değil silme gerçekleşti. Resmî ideolojinin silerek ayakta kalma gibi hastalığının sonucudur. Meslektaşlarından kaçı yazacak derseniz, çarşamba günü göreceğiz.
Kısaca, 23 Nisan önemli tarihlerdir. Hele gelinen aşama bu açıdan önemlidir. Yüzleşme olması şart. Sistem gericileşirken, aydınlık yüzlerin de hatırlanması gerekir. İki gazeteci katli ile Atatürkçülerin yediği darbe ve Kıbrıs cumhuriyeti çakılan çivisi olurken, çocuk ulusal bayramında laikliğin de tapusu görülüyor. Günler hatırlanmalı ve yüzleşilmesi gerekir. Aksi taktirde ya silinir veya saptırılır. Çarşamba çarşafında bunlara bolca unutarak veya bambaşka lafazanlıklarla yaşacağımız kesindir.