
Almanya’daki seçim sonucu uzun zamandır olduğundan daha net. CDU/CSU en güçlü parti olarak hükümeti kurma yetkisini alacak. Ancak seçimin gerçek kazananları AfD ve Sol Parti oldu.
Seçimin kaybedenleri ise tüm trafik ışığı partileri ve BSW oldu. Beklendiği gibi, tüm “Trafik Işığı Koalisyonu” partileri 2021 Federal Meclis seçimlerine kıyasla önemli kayıplar yaşadı. Seçmenlerin bu üç parti ile hesaplaşması, beklenen bir şeydi.Ayrıca seçmenin FDP’ye ve özellikle de liste başı adayı Christian Lindner’e olan güven kaybından dolayı, partinin toparlanamayacağı da öngörülüyordu. Çünkü unutmamak gerekir ki, Lindner sadece hükümet koalisyonun dağılmasından sorumlu tutulmakla kalmadı, dahası bu dağılmayı nasıl zorlayabileceklerine dair çeşitli senaryolar kuran kendisi ve partisiydi. Hükümet koalisyonunun dağılmasıyla FDP kendini tamamen resmin dışına attı.
KOALİSYON ÇÖKTÜ
Öte yandan SPD’nin iki açıdan sıkıntı çektiği açık: Şansölye Scholz, insanları enerjik bir kampanya ile ikna edemedi. SPD, 1998’den bu yana sadece 4 yıldır hükümette yer almaması ve bu nedenle ülkenin tüm sorunlarında büyük sorumluluk taşıması nedeniyle de büyük acı çekiyor. Bir şeye bağlı olduklarına dair temel bir güven kayboldu. Sanki nasıl ve kiminle olursa olsun, yönetmek için yönetmek istiyorlarmış gibi duruyor.
Öte yandan Yeşiller, geçen senelerde temsil ettikleri ve inandıkları şeyleri hükümette olunca savunmadıkları için halkta büyük güven kaybına uğradı. İklim krizinin en önem veren kesim olan genç seçmen kitlesini Sol Parti’ye kaybetti. Aynı zamanda, muhafazakâr seçmeni de Yeşiller içinde tutmak mümkün olmadı ve “orijinaline”, yani CDU’ya kaybetti.
SOL POPÜLİZM KAYBETTİ
BSW’nin yaz aylarında kurulmasından kısa bir süre sonra üç eyalet parlamentosuna girmesinin ardından, onların da Federal Meclis’e girmeleri için umutlar yüksekti. Sol Parti de oy kazanırken bunu başaramamak, BSW için açık bir yenilgi olarak görülmelidir. BSW projesinin ne olacağı sorusu ortada: Üç eyalet parlamentosunda olmasına rağmen, içerik ve siyaset açısından kendisini diğer partilerden farklılaştıramadı ve halkta güven kazanamadı. Öte yandan partiye adını veren, Sahra Wagenknecht’in siyasi geleceği şu anda belirsiz. Yetki olmadan, özellikle doğu eyaletlerindeki eyalet milletvekilleri arasında, Wagenknecht’in partisinde ne ölçüde etkili olabileceği sorusu yakında cevaplanacaktır.
NET SİYASET KAZANDI
Bununla birlikte, mutlak rakamlara ek olarak, sonuçlar daha yakından incelendiğinde nüfustaki bir bölünmenin nasıl yavaş yavaş yayıldığını görmek mümkün. Prensip olarak, hafif sağa eğilimli (CDU/CSU) ve hafif sola eğilimli (SPD ve Yeşiller) merkezdeki üç parti toplam yüzde 56,54’lük oy oranına sahip. Aynı zamanda bir tarafta sağ ve faşist AfD ve diğer tarafta Sol Parti yüzde 29,57’ye ulaşıyor. Bu, FDP ve BSW gibi anlam arayan partilerin açıkça cezalandırıldığı, kendilerini merkezde konumlandıran ve bunda da net olan partilerin Federal Meclis’te net bir çoğunluğa sahip olduğu, ancak en güçlü veya en yüksek sesle muhalefet çalışması yapan iki partinin yeni yasama dönemine önemli ölçüde güçlenerek gireceği anlamına geliyor.
Bölünmeyi federal eyaletlere bakıldığında da görmek mümkün: AfD, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin tüm doğusunda en güçlü güç olarak ortaya çıkarken, batıda CDU birinci parti oldu. Bir tek Berlin’de Sol Parti en çok oyu aldı. Doğu ile Batı arasındaki uçurumlar, Almanya’nın yeniden birleşmesinden 35 yıl sonra daha da derinleşti. Yaşlılar ile gençler arasında da bir uçurum olduğu açıkça görülüyor. Bu, her şeyden önce, hem AfD’nin hem de Sol’un sosyal medya kampanyalarıyla açıklanabilir. Gençler kendilerine hitap edilmesini istiyor. Dolayısıyla partiler gençleri ciddiye alır, onlara hitap eden ve hepsinden önemlisi algoritmalar aracılığıyla gerçekten görebilecekleri iyi kampanyalar başlatırlarsa, ciddiye alındıklarını ve gerçekten onlara hitap edilmek istendiğini hissederler. 2025’te gençlerle iletişim kurmanın yolu budur. AfD ve Sol Parti bunu anladı ve sandıkta ödüllendirildi.
İçerik açısından her iki taraf da önemli gördüğü konuları ele alıyor. Burada tek tek konuların ayrıntılı bir şekilde ele alınmasına gerek yoktur. İklim, göç, ekonomi, gelecek korkusu ve bir bütün olarak nüfusun da sahip olduğu diğer birçok sorun. Bununla birlikte, gençler için, iyi bir geleceğe sahip olup olamayacakları ya da “yaşlıların” her şeyi mahvedip mahvetmediği sorusu çok daha merkezi bir sorudur.
Hala duyulup duyulmayacağınız, endişelerinizin ciddiye alınıp alınmayacağı veya gülünüp es geçileceği meselesidir. Gençlerin gelecekle ilgili korkuları, Corona döneminin yıllarına uzanabilir. Çok önemli sosyal bileşen Corona tarafından ellerinden alındı ve hayatlarının bir günden diğerine aniden değişebileceği içgörüsü yayıldı. Sonrasında Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı saldırı savaşıyla birlikte Avrupa’da barış bile kesin değildi artık. Almanya’nın şu an yaşadığı ekonomik kriz ile ve bu varoluşsal deneyimlerle birlikte, gençler sorunlarının ve gelecek korkularının ciddiye alınmasını istiyor ve politikacılardan cevaplar ve çözümler talep ediyorlar. AfD’nin ve Sol’un en iyi dili bulduğu yer burasıdır. Bunun bir nedeni de elbette muhalefetten çok radikal şeyler talep edebilmeleri. Ancak bir başka neden de, Federal Meclis’teki sağ ve sol kamplardaki partiler arasında “aşırı” olarak görülmeleridir. Yani sorunların çözümünü daha radikal uygulamalarda görmekle birlikte, gençlere hitap eden bir politika güdüyorlar.
Seçim sonuçları ile ortaya çıkan sorunlar ve toplumda yaşanan bölünmeler ciddiye alınmalıdır. Hükümet, CDU/CSU ve SPD arasında kurulacak olan koalisyondan oluşacak. Bu koalisyon tekrar gerekli altyapı yatırımlarını yapmazsa, toplumun sorunlarıyla mücadele etmezse ve özellikle toplumdaki ekonomik düşüş korkularını ciddiye almazsa, dört yıl içinde AfD,1933’te Nazilerin elde ettiğinden daha iyi bir sonuç elde etmek ile kalmaz Almanya’daki en güçlü parti haline gelir. Almanya’nın geleceği riskte. Yeni hükümete bu ağır yükü taşımak düştü. Taşıyabileceğinden çok şüphem var.