TCMB geçtiğimiz hafta Üçüncü Enflasyon Raporu’nu yayımladı. Önceki raporlardan enflasyona ilişkin tahminlerin tutmadığını, neredeyse her yeni sunumda revize edildiğini biliyoruz. Bu kez bir yeniliğe gidildi, tahminler yanında ara hedeflerin de paylaşılacağı bildirildi.
2025 yılsonu için ara hedef %24 korunuyor. Buna karşın yılsonunda enflasyonun %25-%29 arasında gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Sizce burada bir ciddiyetsizlik yok mu? Tutmayacağını bile bile, sırf hedeften sapılmadı demek için %24’te ısrar edilmesinin bir anlamı var mı? Öte yandan, enflasyonu düşürmek için başlıca araç olarak politika faizi görüldüğüne göre, tutarlılığı korumak için, hedefi tutturmak amacıyla faiz artışına gitmek gerekmez mi?
Herkes biliyor ki ekonomi hızla soğurken, yüksek kredi faizleri nedeniyle şirketlerin şikâyetleri artarken, “yukarıdan” da böyle bir hamleye izin verilmeyeceği bilinirken, ek bir sıkılaştırma neredeyse olanaksız. Anlaşılan, “Biz yine de bir ‘süs bebeği’ gibi %24’ü orada tutmaya devam edelim, diye düşünülüyor.
2026 için, önceki rapordaki %12 enflasyon tahmini ise %16 hedefine dönüştürülüyor. Ancak olağanüstü bir durumda bu hedefin revize edileceği belirtiliyor. 2026’ya yönelik tahmin aralığı ise, %13 ile %19 olarak açıklanıyor. 2027 yılsonu ara hedefine gelince, tek haneli bir oran, %9 nirengileniyor.
TCMB UZMANLARI HAZIROLDA
Enflasyon Raporu sunumunda, önde Başkan Fatih Karahan gelmek üzere, kurmay takımının salona arka kapıdan giriş yaptığı, mağrur ve kararlı adımlarla kürsüye doğru yürüyüşe geçtiği görülüyor. Bu sırada davetliler arasına serpiştirilmiş, Merkez Bankası uzmanlarının kısa bir tereddüdün ardından ayağa kalkıp, saygı duruşuna geçtiği gözleniyor. Bu üst yönetimin planlamadığı, hatta onaylamadığı bir tavır bile olabilir. Ama Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi’nin toplumun dokularına nüfuz eden; biat, itaat, sadakat ve hiyerarşiye dayalı zihniyetinin bir yansımasına tanık olduğumuz açık.
ORTADA BİR BAŞARI YOK
Tüm belirtiler 2025 yılının %30 civarında bir enflasyonla kapatılacağı yönünde. Genel seçimler sonunda, Haziran 2023 enflasyonu %38.2 idi. Mehmet Şimşek ve ekibinin göreve gelmesinin üzerinden 2.5 yıl geçti ve enflasyon ancak bu noktaya çekilebilmiş durumda. TCMB belgeleri ısrarla dezenflasyon programını 2024 Haziran’la başlatıyor. %75.5 noktasına ulaşan Mayıs 2024’le birlikte inişin başladığını varsayıyor.
Döviz kurunun baskılanması, kamu zamlarının ertelenmesi, faizlerin suni bir biçimde düşük tutulması sonucu ortaya çıkan %40’ın altı seçim sonu enflasyonunun gerçekçi olmadığını kabul edebiliriz. Tabii bu yanılsamayı yine AKP manipülasyonlarının yarattığını unutmadan… Süreyi 2024 Haziran’dan bile işletseniz ortada belirgin bir başarı olmadığı açık.
Dezenflasyon programı denilen kurgu; faizleri yüksek tutarak ve özellikle kredi sınırlandırmaları gibi sıkılaştırma önlemleri uygulayarak talebi soğutmaya, TL faizlerinin cazibesiyle sıcak parayı çekerek ve böylelikle döviz girişlerinin kuru baskılamasını sağlayarak enflasyonu dindirmeye dayanıyor.
HANGİ MALİYE POLİTİKASI?
Piyasa yorumcuları sürekli, programın mali politikalar ayağının eksik kaldığını, sırf para politikasıyla istenen amaca ulaşılamayacağını tekrarlıyorlar. Ancak soyut bir maliye politikası söylemiyle; uygulanacak gelir ve harcama önlemlerinin hangi sınıf ve kesimleri nasıl etkileyeceğini dillendirmeden yapılacak değerlendirmelerin fazla bir anlamı bulunmadığı ortada.
Bakın TCMB gönlünde nasıl bir maliye politikası yattığını saklamıyor. Enflasyon Raporu’nun 55’nci sayfasında, “Orta Vadeli Program’da öngörülen bütçe dengesi hedeflerine gelir artışları yerine harcamalardaki düşüşün önceliklendirilerek ulaşılması makro ekonomik dengelenmeyi ve enflasyonla mücadeleyi destekleyecektir” yorumuna yer veriliyor. Yani, “vergileri artırmayın, aman sermaye kesimini üzecek adımlar atmayın” deniyor.
Peki, harcamalardaki düşüş nasıl sağlanacak? Burada elbette Saray’ın Diyanet’in giderek genişleyen bütçesine, üst düzey kamu bürokrasisinin gösterişe yönelik şatafatlı harcamalarına değinilmiyor. Ancak enflasyon tahminleri üzerindeki riskler arasında, asgari ücretli ve kamu çalışanlarının ücret artışları sıralanıyor.
Bir anlamda, “siz asgari ücreti, kamu çalışanları ve emekli maaşlarını düşük tutun, gerisini bize bırakın” mesajı veriliyor. Teknik anlamda doğru. Siz insanların yoksullaşmasını, sosyal harcamaların budanmasını, işsizliğin artışını göze alırsanız, Arjantin’de Millei’nin yaptığı gibi, %300’e yaklaşan enflasyonu iki yılda kesin bir biçimde indirir, 2025 yılsonunu %27 ile kapatmayı umut edersiniz. Ancak bu istatistiki bir başarı, sosyal bir felaket olur.