23 Ağustos 2025, Cumartesi
37.8 C
Lefkoşa
yazılariktibasPaşinyan: Ya bir kahraman ya da bir hain - Eray Özer

Paşinyan: Ya bir kahraman ya da bir hain – Eray Özer

Orjinal yazının kaynağıt24.com.tr
Paşinyan yedi yıldır bir ülkeyi temellerinden sarsarak yeniden inşa etmeye çalışıyor ve şimdilik sürecin altından kalkmayı başarmış görünüyor. Ama henüz hikâye tamamlanmadı. Bu hikâyeden ya bir ulusal kahraman çıkacak ya da bir hain. Göreceğiz...

Beş darbe girişimini savuşturmak. Ülkenin en büyük düşmanıyla savaştan yenilgiyle ama koltuğunu koruyarak ve ders alarak çıkmak. Milli kimlik anlatısını yeniden yazmaya girişmek. Diaspora ve kiliseyle göğüs göğse çarpışmak. Rusya’dan bağımsızlığını ilan etmek. Kafkasya’da ABD ve Azerbaycan’la anlaşma yapmak. Türkiye’yle şimdiye dek olmadığı kadar yakın ilişkiler geliştirmek… Tüm bunları yedi yıla sığdıran Ermenistan Başbakanı Paşinyan ülkesini temellerinden sarsarak yeniden inşa etmeye çalışıyor.

Gazetecilikte bazen bir konuyu yazmadığınız için kendinizi şanslı hissedebiliyorsunuz.

Bugün yazacağım konuda da böyle oldu.

Paşinyan’ın Türkiye ziyareti sonrası bir Paşinyan yazısı kaleme almaya karar vermiştim.

Okumalarımı yapmış, Agos’tan Yetvart (Danzikyan) abiyi arayıp birkaç soru sormuş, Ermenistan’daki Paşinyan-Kilise kavgası ve darbe girişimi hakkında epey bir detaya hâkim olmuştum.

Fakat bir tür iç sesle o esnada yazmaktan vazgeçtim. İyi ki de vazgeçmişim. Zira konu şimdi gündemde ve muhtemelen daha çok insanın ilgisini çekecek.

Tek sorun, birkaç yazılık -hatta belki 4-5 bölümlük bir yazı dizilik- malzemeyi tek yazıda anlatmanın güçlüğü olacak.

Deneyelim bakalım.

Önce Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı biraz tanıyarak girelim meseleye.

Paşinyan muhalif çizgisiyle bilinen eski bir gazeteci. Yolsuzlukların üzerine giden, ülkenin yüzünü dışarıya çevirmesini isteyen bir profil olarak zaman zaman yazdıkları ve haberleri nedeniyle iktidar tarafından cezalandırılmış, hatta hapse girmiş bir isim.

Siyasi kariyeri 2000’lerin başında aslında ülkede yükselen “Karabağ Klanı” karşıtlığıyla şekilleniyor.

“Karabağ Klanı” Ermeni siyasi jargonunda sık kullanılan bir referans. Karabağ’da Azerilere karşı verilen mücadelede aktif rol alan ve kökleri Karabağ’da olan Robert KoçaryanSerj Sarkisyan ve çevresini tanımlamak için kullanılıyor.

Paşinyan, iktidar yürüyüşünü işte bu klanın “yeni savaşlar, yeni topraklar” çizgisinde süregiden siyasi çizgisine karşı çıkan kitlelerin sözcülüğüne soyunarak başlatıyor.

O esnada üç muhalif partinin, dönemin başbakanı Sarkisyan yönetimine karşı oluşturduğu “Çıkış İttifakı”nın ortaklarından birinin genel başkanı olarak sokak eylemlerindeki aktif rolüyle diğer liderler arasından sıyrılıyor.

Çıkış İttifakı ve başkent Erivan’da toplanan on binler Rusya karşıtı çizgileriyle “Batı destekli yeni bir kadife devrime soyunmakla” suçlanıyor. Paşinyan da bu grubun en öne çıkan figürü olarak “Soros’un adamı” olarak tanımlanıyor.

Sarkisyan istifa ediyor ve “kadife devrim” başarıya ulaşıyor.

Çıkış İttifakı’nın dağılmasıyla girilen seçimleri uzak ara kazanan Paşinyan’ın asıl mücadelesi tam olarak bundan sonra başlıyor aslında.

Bir kere herkesin umduğu kadar “Soros’çu” çıkmıyor yahut belki de çıkamıyor Paşinyan.

Bunun birkaç sebebi var.

Öncelikle iktidara gelmesine karşın eli o kadar güçlü değil. Ne içeriye ne de dışarıya karşı…

İçeride devlet bürokrasisine hâkim “Karabağ Klanı”, dışarıda ise üzerine çullanmak için Paşinyan’ın bir yanlışını bekleyen Rusya var.

Dolayısıyla bir denge politikası güdüyor.

Ta ki, 2020’de patlak veren ve ağır bir yenilgiyle sonuçlanan 2. Dağlık Karabağ Savaşı’na kadar.

Türkiye destekli Azeri ordusu tarafından bozguna uğrayan Ermenistan 2023’te Karabağ’daki Ermenilerin bölgeden göçe zorlanmasıyla tam anlamıyla bir hezimet yaşıyor.

Paşinyan, işte bu yenilgiden sonra gerçek anlamda pragmatist bir siyasetçiye dönüşüyor.

Karabağ Savaşı’nda Batı’nın “Vah vah… Çok yazık” diye hayıflanmak dışında bir şey yapmadığını görüyor.

Rusya’nın “tarafsızlık” görüntüsü altında aslında Paşinyan’ın gücünü kaybetmesini ve bir seçimle olmazsa da bir darbeyle iktidardan indirilmesini beklediğini anlıyor.

Ve büyük bir paradigma değişikliğine gidiyor.

Çok büyük…

“Yeni savaşlar, yeni topraklar” çizgisini tamamen terk ediyor.

Ayrıca ülkenin “Ermeni Soykırımı” üzerine inşa edilen milli kimliğini yeniden tanımlamaya girişiyor.

Bu yılın şubat ayında “Gerçek Ermenistan” adını verdiği bir manifesto açıklıyor.

Burada “Gerçek Ermenistan” ve “Tarihi Ermenistan” diye tanımladığı bir ayrıma gidiyor ve milli kimliğin “Gerçek Ermenistan” etrafında kurulmasının zamanının geldiğini söylüyor.

“Tarihi Ermenistan” diye tarif ettiği ve coğrafi olarak da Türkiye-Azerbaycan sınırları içinde kalan toprakların Ermenilerin anayurdu olarak tanımlandığı bir milli kimliğin mevcut koşullarla çeliştiğini ve Ermenistan’ın siyasi manevra kabiliyetini daralttığını açık açık dile getiriyor.

Yetmiyor, Ermenistan’ın Rusya etkisinden çıkması ve ekonomik olarak da Sovyet Rusya değerlerini terk etmesi gerektiğini savunuyor.

O da yetmiyor, Zürih’te yaptığı bir konuşmada 1915’i “Soykırım” yerine “Büyük Felaket” olarak anıyor.

Aynı konuşmada tarih ile bugünü ayırmak gerektiğini dile getirirken “1950’ye kadar Ermeni Soykırımı’nın öneminin bilinmediğinin” altını çiziyor ve “Bu nasıl oluyor? Nasıl oluyor da 1939’da Ermeni Soykırımı diye bir gündem yokken 1950’de birden böyle bir gündem ortaya çıkıyor?” deyiveriyor.

Burada bir ara verelim.

İnsan bunları okurken merak ediyor: Paşinyan bu gücü nereden alıyor?

Öyle ya… Karabağ’ı kaybeden lider olarak nasıl oluyor da iktidarda kalmayı beceriyor?

Burası tartışmalı… Şu açıdan tartışmalı, kesin bilgiler yerine ancak bazı akıl yürütmeler yapabiliyoruz.

Birincisi, Ermenistan askerî açıdan kimseye kafa tutacak bir durumu olmadığını ve gerektiğinde “dostların” yardıma gelmediğini Karabağ Savaşı’nda görüyor. Bu Paşinyan için bir avantaj, ülkedeki savaş yanlısı muhalefet içinse kendi söylemlerinin boşa çıkması anlamına geliyor.

İkincisi, Paşinyan yenilgi sonrası Azerbaycan ve Türkiye’yle beklentinin aksine “ılımlı” bir çizgi izleyerek -kimilerine göre- kendine bir korunma sağlıyor.

Öyle ki, mesela Rusya yanlısı Ermeni analistlerden bazıları Paşinyan’ı Türkiye istihbaratının koruduğunu iddia ediyor.

(Hatta bizden de Independent Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek geçenlerde bir yayında “Paşinyan’ı Türk Özel Kuvvetleri korumalı” diye açık açık söyledi.)

Bunlar tabii ki abartılı ve somut delilden yoksun iddialar. Lakin şunu biliyoruz, karşısına Rusya’yı -ve hatta son gelişmelerden sonra İran’ı da- alan Paşinyan son dört yılda kamuoyuna yansıyan beş darbe girişiminden iktidarını kaybetmeksizin kurtulmayı başarıyor.

Dönelim Paşinyan’ın öyküsüne…

Bu yılın başında yaptığı “Gerçek Ermenistan” çıkışı bardağı taşıran son damla oluyor ve Paşinyan’ın karşısına bu kez gizliden değil, açıktan iki dişli düşman çıkıyor: Diaspora ve kilise.

Özellikle kiliseyle ve kilisenin başı 2. Karekin’le Paşinyan ve ekibi arasında büyük bir savaş başlıyor.

Karşılıklı ithamlar zamanla hakarete dönüşüyor ve hatta bel altına iniyor.

Kiliseden bir piskopos, Paşinyan’ı sünnetli (dolayısıyla Müslüman) olmakla itham ediyor. Paşinyan, “çok istiyorsanız göstereyim sünnetsiz olduğumu” diye daha da beter bir cevap veriyor. Vs…

Hatta Türkiye ziyaretinde Paşinyan’ı bizim Ermeni Patrikliği de protesto ediyor ve ziyaret etmesin diye patrikhanenin kapısına zincir vuruluyor.

Nihayet haziran ayında açığa çıkarılan son darbe girişimine Ermeni Kilisesi de destek vermekle suçlanıyor. Tutuklanan Ermeni oligarklar, eski siyasiler ve din adamları oluyor.

Tüm bunlar sıcaklığını korurken Paşinyan hiç gaz kesmiyor ve Türkiye’nin “Zengezur Koridoru” olarak adlandırdığı, Ermenistan’ın güneyinde yer alan Syunik eyaletinden geçen otoyol konusunda Azerbaycan ve ABD’yle anlaşmaya varıyor.

ABD’nin buradaki rolü çok önemli, zira Azeri araçların Ermeni topraklarından geçerek -ve ama Ermeni görevliler tarafından denetlenmeden- Nahçıvan’a ulaşmasını sağlayacak bu yolun işletmesinin Amerikalılara devredileceği sözleşme altına alınıyor.

Yani Ukrayna’nın Avrupa’yla temasından rahatsız olan Rusya, Kafkasya’da, burnunun dibinde Amerika’nın varlığına razı olmaya zorlanıyor. O Rusya ki Azerilerle başka anlaşmazlıklar nedeniyle bugün artık çatışmanın eşiğine gelmiş, anlaşmanın diğer tarafının başbakanı Paşinyan’ı ise başından beri istememiş bir ülke.

Yani neredeyse üç düşmanı, ABD, Ermenistan ve Azerbaycan Kafkasya’da ortaklık yapıyor. “Savaş yorgunu olmasa Putin çoktan resti çekerdi” diye düşünüyorsanız muhtemelen haklısınız. Yine de Rusya’nın tepkisi ne olacak, göreceğiz.

ABD’nin burada askeri bir varlığı olmayacağı söyleniyor. Şimdilik! Rusya’nın olası reaksiyonlarına bağlı olarak bu durum değişebilir.

Keza İran da rahatsız. Kuzeyde Ermenistan’la olan bağlantıları ABD’nin istemesi halinde kesilebilir.

Paşinyan bir yandan kendi yönetiminin de uzun süredir karşı çıktığı bu anlaşmaya onay verir ve Rusları delirtirken diğer yandan da Rusya ve Çin’in güdümündeki Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yaklaşık bir ay önce resmi üyelik başvurusu yapıyor. (7-8 ay önce Avrasya Ekonomik Birliği toplantısında Putin’in has adamı Lukaşenko’yla açıktan ağız dalaşına girişmesine rağmen yine de AEB’de varlığını sürdürüyor.)

“Dengeli ve dengeleyici” dış politika olarak tanımladığı bu pragmatist çizgisiyle yol almayı sürdürüyor.

Sırada muhtemelen Türkiye’yle sınır kapılarının açılması adımı var. Azeri şerhi ortadan kalkınca bu açılımın da gerçekleşmemesi için bir neden kalmıyor.

Gelin toparlayalım ve Paşinyan’ın karnesine kalem kalem bakalım:

  • Beş darbe girişimini savuşturmak.
  • Ülkenin en büyük düşmanıyla savaştan yenilgiyle ama koltuğunu koruyarak ve ders alarak çıkmak.
  • Milli kimlik anlatısını yeniden yazmaya girişmek.
  • Diaspora ve kilise gibi iki demir leblebiyle göğüs göğse çarpışmak.
  • Yoksul bir ülkede milyarder iş insanları ve din adamlarını demir parmaklıklar ardına göndermek.
  • Rusya’dan bağımsızlığını ilan etmek.
  • Kafkasya’da ABD ve Azerbaycan’la anlaşma yapmak.
  • Türkiye’yle şimdiye dek olmadığı kadar yakın ilişkiler geliştirmek.

Hiç de az buz adımlar değil bunlar.

Öyle veya böyle, Paşinyan yedi yıldır bir ülkeyi temellerinden sarsarak yeniden inşa etmeye çalışıyor ve şimdilik sürecin altından kalkmayı başarmış görünüyor.

Ama henüz hikâye tamamlanmadı.

Bu hikâyeden ya bir ulusal kahraman çıkacak… Ya da bir hain…

Göreceğiz.

Diğer yazıları

Kintsugi ve cumhuriyet – Özgür Amed

Japonların yaşayan birçok geleneği var. Bunlardan biri de “Kintsugi”… Kintsugi...

Geri çağırma hakkı – Kamil Tekin Sürek

CHP Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu AKP’ye geçti....

Trump’a karşı küresel direniş nerede? – Dani Rodrik 

Trump’ın umursamaz ve kendini yıpratan gümrük politikaları, Avrupa’ya, Çin’e...

Ücretsiz ama paralı – Osman Öztürk

AKP’nin medarıiftiharıydı. Sosyal güvenlikte reform, sağlıkta devrim yapılmıştı. Artık...

Bolivya’da sağa dönüş mü? – Ertan Erol

Bolivya’da pazar günü seçimler yapıldı. Sağın 20 yıl aradan...
3,220BeğenenlerBeğen
631TakipçilerTakip Et
4,051TakipçilerTakip Et
598AboneAbone Ol

Son eklenenler

Bir Kıbrıs Cumhuriyeti yazısı – Şener Elcil

“Bir akarsuda kavga eden iki balık görürseniz, bilin ki...

Çocukluğumuzun Renkleri, Yakılan Köyler ve Bölünmüş Adalar – Pınar Taş

Bazen hala soruyorlar; “Kürtleri ikinci sınıf hissettiren nedir?”Oysa cevabı...

8 maddede ‘Ukrayna diplomasisi’nin gösterdikleri – Yücel Özdemir

Bu yaza adeta “Ukrayna diplomasisi” damgasını vurdu. ABD Başkanı...

Kooperatiflerde işler karışık – Özkan Yıkıcı

Son günlerde bazı kooperatif kuruluşlarda grevler yapılıyor. Bugün grev...

Cemiyet hayatının kapıları kırılınca: İşçi Kulüpleri – Kavel Alpaslan

Bugün ‘kulüp’ dediğimizde aklımızda canlanan manzarayı bir düşünelim? Şehrin...

Lübnan bir kere daha çapraz ateş altında! – Hediye Levent

Suriye gündeminden ötürü bir türlü sıra gelmediği için gölgede...

Gazze toplu sürgünleştirme harekâtına girişilirken – Özkan Yıkıcı

Yeniden Ortadoğudayız. Senelerin kangrenleşen, doğal hale sokulan, yetmediği için...

Canlı yayın