tüm yazılar:

Mücadele öğretiyor – Özge Güneş

Orjinal yazının kaynağıbirgun.net

Dünyanın çeperi ve merkezi otoriter eğilimleri güçlü iktidarlara ev sahipliği yaparken karşı mücadeleler de zenginleşerek büyüyor. Bileşik, katılımcı mücadele örnekleri yayılıyor: Dünya sokakları umudu fısıldıyor

21. yüzyılın ilk çeyreğinin otoriter politikaların küresel ölçekte yaygınlık kazandığı bir dönem olarak kayda geçtiğini söylemiştik. Bir önceki yazıda bu süreci demokrasinin kurumsal olarak yerleşik olduğu coğrafyalarda nasıl aşındırıldığına Macaristan, Fransa ve İngiltere örneklerine bakarak ele almıştık.

Bugünkü otoriter pratikler, 20. yüzyılın sonundan itibaren neoliberalizmin küresel düzeyde hâkimiyet kazanmasıyla, demokratik kurumların içeriğinin boşaltılması süreciyle doğrudan ilintili. Zira bu yapısal dönüşüm, otoriterliğin kurumsallaşmasını da beraberinde getirdi. 21. yüzyılın otoriter rejimleri seçimli demokrasiyi koruyormuş gibi görünürken, medya, yargı ve toplumsal katılım mekanizmaları üzerindeki baskıyı yoğunlaştırarak yetkilerin merkezileştirildiği bir siyasal yapı inşa ediyor. Hindistan’dan Macaristan’a, Türkiye’den Arjantin’e uzanan örneklerde görülen bu model, otoriterliğin neoliberalizmle iç içe geçtiği bir form oluşturuyor.

Bu rejimler, yalnızca muhalefeti bastırmakla kalmıyor; aynı zamanda sermaye birikimini hızlandıracak koşulları da yaratıyor. Özelleştirmeler, sosyal hakların budanması, emeğin güvencesizleştirilmesi ve doğal kaynakların yağmalanması, bu politikaların temel ekonomik programını oluşturuyor. Ortaya çıkan toplumsal tepkiler ise milliyetçilik, dinsel kutuplaşma ve kültürel düşmanlaştırma yoluyla bastırılmaya çalışılıyor.

Ancak bu otoriter normalleşme, direnişin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Aksine, bu baskı düzenine karşı farklı ülkelerde tabandan yükselen toplumsal hareketler, otoriterliğe karşı mücadelenin yalnızca seçim sandığıyla sınırlı olmadığını; örgütlü, kolektif toplumsal varoluş üzerinden yürütüldüğünü gösteren örnekleri çoğaltarak güçleniyor. Bu yazıda Hindistan ve Arjantin gibi otoriterleşmenin kurumsallaştığı ülkelerde süren mücadelelere ve otoriter eğilimleri geri püskürtmeyi başaran Brezilya deneyimine odaklanıyorum.

MODİ’YE YAZIKLAR OLSUN

Narendra Modi liderliğindeki Hindistan Halk Partisi (BJP) iktidarı, sadece seçim kazanmakla yetinmeyen, aynı zamanda laikliği, sendikal hakları, ifade özgürlüğünü ve kamusal kurumları sistematik biçimde hedef alan bir rejim inşa ediyor. Hindistan Komünist Partisi (Marksist) yayın organı People’s Democracy, Modi rejimini açıkça “neo-faşist” olarak tanımlıyor. Partinin analizlerine göre Hindistan’da inşa edilen rejim üç temel sacayağı üzerinde yükseliyor: devletin kurumsal tahakkümü, neoliberal sömürü politikaları ve dinsel-milliyetçi kutuplaşma.

Bu gidişata karşı mücadele hattının en görünür örneklerinden biri, 2020–2021’deki çiftçi ayaklanmasıydı. Modi hükümetinin tarımı büyük şirketlerin denetimine açan yasa paketine karşı milyonlarca köylü ve tarım işçisi “Modi’ye yazıklar olsun” diyerek, aylara yayılan bir direniş örgütlemişlerdi. Sonuçta hükümet geri adım atmak zorunda kaldı. Bu süreç, ülke çapında köylülerin ve çiftçilerin toplumsal muhalefet örgütlemedeki gücünü artırdı. Bugün de ülkenin birçok noktasında süren muhalefet dalgasının en önemli toplumsal öznesini küçük çifçtiler ve köylüler oluşturuyor. Yakın zamanda Güney Hindistan’daki küçük çiftçiler, 1.777 dönümlük arazisinin kamulaştırılmasına karşı yaklaşık 2.000 gündür süren protestolar sonucunda önemli bir kazanım daha elde ettiler.

Bir diğer karşı çıkış da 20 Nisan 2025’te Batı Bengal’in Kolkata kentinde gerçekleştirilen Brigade Mitingi oldu. Tarım emekçileri birliği AIKS, işçi sendikası CITU, kent yoksullarını temsil eden Paschimbanga Basti Unnayan Samiti ve diğer emek örgütlerinin çağrısıyla düzenlenen bu mitingde “Ekonomik sömürüye ve otoriterliğe karşı birleşik halk hareketi!” vurgusu öne çıktı. Miting, çalışma yasalarının tekelleşmesi, kamunun özelleştirilmesi, 100 Günlük İş Garantisi Programı’nın askıya alınması, tarımda şirketleşme, kent yoksullarının yerinden edilmesi gibi uygulamalara yönelik itirazları bir araya getiren bir toplumsal koalisyonun inşası bakımından önemliydi.

NEOLİBERALİZME KARŞI DÖNÜM NOKTASI

9 Temmuz 2025’te gerçekleşen Bharat Bandh (Ulusal Grev) ise Hindistan’da neoliberal otoriterliğe karşı bugüne dek gerçekleşen en büyük halk direnişlerinden biri olarak kayda geçti. 10 büyük merkezi sendikanın (INTUC, AITUC, CITU, HMS, AIUTUC, AICCTU, SEWA, LPF, UTUC, TUCC) ortak çağrısıyla örgütlenen bu grev, yalnızca işçilerin değil, çiftçilerin, kadın örgütlerinin, öğrenci gruplarının, gazetecilerin, gençlerin de katılımıyla kitlesel toplumsal ittifakı yansıttı. People’s Dispatch’e göre, grev boyunca 250 milyonun üzerinde kişi sokaklara çıktı, limanlardan madenlere, bankalardan kamu altyapılarına kadar pek çok alan felç edildi.

MİLEİ REJİMİNE KARŞI HALKÇI DİRENİŞ

Grev, Modi hükümetinin dayattığı alışma saatlerini artıran, sendikal örgütlenmeyi kısıtlayan ve toplu pazarlık hakkını fiilen ortadan kaldıran düzenlemelere karşı yürütülen uzun süreli direnişin bir sonucu olarak örgütlendi. Peoples Democracy’de yayımlanan “Turning Point Against Neoliberalism” başlıklı analizde vurgulandığı gibi, grev, sadece hükümete yönelik bir protesto değil, neoliberal rejimin tamamına karşı bir meydan okuma anlamına geliyordu. Kapsadığı toplumsal ittifak genişliği nedeniyle bir eşik olarak görülüyor ve yeni bir sınıf siyaseti arayışının sahadaki ifadesi olarak değerlendiriliyor.

Arjantin’de 2023 sonunda iktidara gelen Javier Milei, otoriter neoliberalizmin Latin Amerika’daki radikal temsilcisi olmayı sürdürüyor. Kamu harcamalarının büyük bölümünü kesmekten sosyal hizmetleri tasfiye etmeye, kamu hizmetlerini özelleştirmeye ve sendikal hakları sınırlamaya uzanan uygulamalar, demokrasinin asgari kurumsal işleyişini de tehdit ederek Arjantin’i Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’nun (ITUC) 2025 Küresel Haklar Endeksi’nde işçi haklarının en ağır biçimde ihlal edildiği ülkeler arasında yerleştirdi.

Milei yönetimi toplumsal muhalefeti de açıkça hedef alıyor. Haziran 2025’te halk hareketlerinin tanınmış ismi ve sosyalist avukat Juan Grabois, barınma hakkını savunan bir protestoda gözaltına alındı. Grabois’un tutuklanması, Peronist ve halkçı geleneğe karşı yürütülen topyekün savaşın bir parçası olarak değerlendirildi. Nitekim 10 Haziran’da Arjantin Yüksek Mahkemesi (CSJ) eski cumhurbaşkanı ve Peronist lider Cristina Fernández de Kirchner’e karşı altı yıllık hapis cezasını onadı. Bu karar halkı yeniden sokağa dökerken, Milei X hesabından “Adalet. Son.” mesajını paylaştı. Bu girişimin ülkedeki ekonomik ve toplumsal sorunları çözmeyeceğini vurgulayan Kirchner, Peronist harekete doğrudan bir çağrı yaparak siyasal krizlerin büyüdüğü bu dönemde, yeniden örgütlenme ve dayanışma ihtiyacını vurguladı. Kirchner’a göre, mevcut düzenin bir “mutlu son” ihtimali taşımadığı açık; bu nedenle çözüm, kitlesel seferberlik ve Peronizmin tarihsel mücadele geleneğine yeniden yaslanmakta.

BİR KİŞİ DAHA EKSİLMEYECEĞİZ

Haziran 2025’te onuncu yılını kutlayan Ni Una Menos (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) hareketi, Arjantin’deki toplumsal direniş hattının önemli bir unsuru olmayı sürdürüyor. Kadın cinayetlerine karşı doğan bu hareket, bugün neoliberal yıkıma karşı feminist bir halk cephesi işlevi görüyor. Kadınların önderlik ettiği inisiyatifler, sosyal güvencelerin yok edilmesinden borç rejimlerine, eğitim ve sağlıkta gerilemeye birçok politikaya karşı kolektif mücadele yürütüyor.

‘CHAINSAW ECONOMICS’E KARŞI EMEK DİRENİŞİ

Milei’nin kamu harcamalarını azaltmak ve enflasyonu kontrol altına almak amacıyla uyguladığı radikal kemer sıkma önlemleri ve deregülasyon politikalarını ifade eden kısıtlayıcı chainsaw ekonomisi politikaları, bütçe kesintileri ve özelleştirmelerin yanı sıra çocuk sağlığı, engelli hakları ve emeklilik sistemine dönük kapsamlı saldırılarla birlikte kamu hizmetlerinin tümünü hedef aldı.

Bunlara bir cevap olarak, 4 Haziran 2025’te Buenos Aires’teki Kongre binası önünde büyük bir protesto düzenlendi. Emeklilerin başlattığı haftalık eylemler, bu kez toplumun çok daha geniş kesimlerinin katılımıyla kitlesel bir harekete dönüştü. Bilim insanları, doktorlar, feminist gruplar, göçmen toplulukları, engelli bireyler ve aileleri, sendikalar, sağlık emekçileri ve öğrenciler on binlerce kişiyle sokaklara döküldü ve Milei’nin aşırı neoliberal politikalarında değişiklik talep etti.

Protesto, parlamentonun emekli maaşlarına %7 oranında bir artışı onayladığı gün gerçekleşti. Milei bu artışı da “popülist demagoji” olarak niteleyerek X üzerinden yaptığı paylaşımda, “Senatörlerin bu popülist kararı desteklemeyeceğini umuyoruz; ama her halükârda, sıfır açık hedefini zedeleyen her şeyi veto edeceğiz. Nokta.” diyerek veto edeceğini duyurdu. Buna karşın mücadelenin sürmesi bekleniyor.

Avrupa’da otoriter rejimlerin yükselişi tartışılırken, Latin Amerika son yıllarda bu eğilimi tersine çevirmeyi başaran istisnai örnekler sundu. Brezilya ve Kolombiya’da sağcı, otoriter ve piyasacı iktidarların geriletilmesi; yalnızca seçimsel bir zaferin değil, yıllara yayılan taban hareketlerinin, direniş ağlarının ve politik birleşmelerin ürünüydü.

Brezilya’da Jair Bolsonaro’nun iktidarı, yalnızca otoriter uygulamalarıyla değil, aynı zamanda doğayı, emeği, yerli halkları ve demokratik katılımı hedef alan kapsamlı bir neoliberal yıkım programıyla hafızalara kazındı. Bu karanlık dönemin sona ermesi ise önemli dersler barındıran bir toplumsal mücadelelerin sürecinin sonucuydu. Topraksız Kır İşçileri Hareketi (MST), feminist örgütlenmeler, yerli halkların hak mücadeleleri, siyah hareketleri, sendikalar ve iklim adaleti ağları; hem neoliberal talana hem de otoriter gerilemeye karşı birleşik bir mücadele zemini, Lula’nın liderliğinde oluşan sol koalisyonun yalnızca seçimleri kazanmasını değil, toplumsal dönüşüm için birikim yaratmasını da sağladı.

Bugün Lula hükümeti döneminde taban hareketleri, ülkenin geleceğini belirleme gücünü geri kazanmış görünüyor. Bunun en güncel ve somut örneklerinden biri, 2025 yazında başlatılan halk referandumu oldu. MST, MTST, CMP ve Brigadas Populares gibi güçlü taban örgütlerinin çağrısıyla düzenlenen bu referandumda iki temel talep oylamaya açıldı: haftalık çalışma süresinin insani düzeye çekilmesi (6 gün çalış 1 gün dinlen sistemine son) ve süper zenginlerin vergilendirilmesi. Referandumun ardındaki hedef milletvekillerini doğrudan halkın talepleriyle yüzleştirmek ve kamusal alanda sermayeye karşı emekçi lehine baskı oluşturmak.

Bir başka örnek de BRICS Halk Konseyi’nin Brezilya’da toplanması. BRICS ülkelerinin maliye bakanlarıyla yapılan toplantıya ilk kez bir sivil halk meclisi davet edildi. 39 kuruluşun katılımıyla oluşturulan bir çalışmayla Halk Konseyi, Brezilya hükümetinin önceliklerini tartışmak üzere sağlık, ticaret, finans, iklim değişikliği, yapay zeka, barış ve güvenlik, ve BRICS kurumsal gelişimi gibi konular çerçevesinde öneriler geliştirdi.

Tüm bu gelişmeler, Brezilya’daki halk hareketlerinin seçim sonrası dönemde de yönlendirici olmaya devam ettiğini gösteriyor. Karar alma süreçlerine doğrudan katılım, kamusal müzakere, halk meclisleri ve referandumlar aracılığıyla yeniden inşa edilen bu demokratik zemin, yalnızca Brezilya’nın değil, tüm tüm dünya için değerli bir örnek oluşturuyor.

BİRLEŞENLER KAZANIYOR

Bu yazıda ele alınan örnekler, otoriterleşmenin yalnızca kurumsal gerileme ya da bireysel hak ihlalleri meselesi olmadığını; toplumun örgütsüzleştirilmesi, siyasal tahayyülün daraltılması ve sermaye birikiminin önündeki engellerin kaldırılması amacıyla yürütülen kapsamlı bir yeniden yapılandırma süreci olduğunu gösteriyor. Seçimli demokrasinin yüzeysel meşruiyetine sığınılsa da, bu rejimlerin ortak yönü, toplumsal katılımı bastırmaları ve siyasal alanı tek merkezli hale getirmeleridir.

Ancak örnekler aynı zamanda bu sürecin karşısında gelişen mücadelelerin de ortak bazı özellikler taşıdığını ortaya koyuyor: taban örgütlenmeleriyle siyasal yapılar arasında kurulan ilişkiler; uzun soluklu, temas kuran, birleşik mücadele stratejileri; kültürel, sınıfsal ve siyasal alanların bir arada seferber edilmesi; seçimle sınırlı olmayan bir dönüşüm perspektifi.

Breziya’da halkın doğrudan karar alma süreçlerine dahil olması, Hindistan’da sendika ve köylü örgütlerinin neoliberal rejime karşı cephe oluşturması, Arjantin’de feminist hareketin halkçı mücadeleyle birleşmesi hepsi, mücadelenin kolektifleşmekten geçtiğini gösteriyor.

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img