tüm yazılar:

Sıra kadının miras hakkını gaspa mı geldi? – Gözde Bedeloğlu

Orjinal yazının kaynağıbirgun.net

2011 yılında, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan,, “Biz muhafazakâr demokrat bir partiyiz. Bizim için aile önemli” diyerek, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulacağını açıklamıştı. Kadın örgütlerinin yoğun tepki ve eleştirilerine rağmen kadının adı bakanlıktan çıkarılmıştı. O günden bugüne bakanlık koltuğuna hep kadınlar oturtuldu. Kabinenin geri kalanındaki ezici erkek hâkimiyeti iktidarın meseleye hangi zihniyetle yaklaştığının apaçık göstergesi. Kadın yıllardır, bir birey olarak değil, ailenin bir unsuru olarak konumlandırılıyor. Evli olması, çocuk doğurması destekleniyor, bekâr olması, çalışması tercih edilmiyor. Hatırlayalım, bugünün Ekonomi Bakanı Mehmet Şimşek, Devlet Bakanlığı görevini yürüttüğü yıllarda işsizlik artışının sebebini şöyle açıklamıştı: “İşsizlik oranı niye artıyor biliyor musunuz? Kadınlar arasında kriz döneminde işgücüne katılım oranı artıyor.”

Erdoğan’ın yıllar önce, kadın erkek eşitliğinin fıtrata ters olduğunu söylemesi de, iktidarın kadına bakışını tarif eden gelmiş geçmiş en derli toplu özettir bana kalırsa.

***

Kadına yönelik erkek şiddeti, -taciz, tecavüz, cinayet-, artarak devam ederken, kendini ‘demokrat’ olarak tarif eden iktidar, Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı hareket etmekten çekinmedi. Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığı sona erdirmek ve cinsiyet eşitliğini güçlendirecek adımlar atmakla yükümlü olduğu halde, bakanlıktan kadının adını çıkarmak ya da İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmek gibi büyük geri adımlar attı. Kadının, birey yerine ailenin bir unsuru olarak konumlandırılması, kadına yönelik şiddetin ayrımcılık ve hak ihlalinden ziyade aile içi meseleymiş gibi algılanmasına hizmet etti. Kadın cinayetlerinin her yıl artarak devam etmesine rağmen devletin kadınları koruyamıyor oluşu, cezasızlık algısının büyümesi, kadınların yaşadıkları çevrede kendilerini daha güvensiz ve savunmasız hissediyor oluşunun elbette politik bir yanı var. Ki bu da iktidarın ısrarla gözden kaçırmak istediği bir gerçeklik.

İstanbul Sözleşmesi’nde kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık bir insan hakkı ihlali olarak tanımlanıyordu. 2011 yılında sözleşmeyi imzalayan Türkiye aynı yıl kadınının adını çıkardığı Bakanlığa aileyi eklemişti. Dışarıda başka içeride başka ve birbiriyle çelişen gündemler yirmi yılı aşan AKP iktidarının pragmatik naturasının bir yansıması. O dönemde kadın örgütlerinin uluslararası sözleşmelere aykırı diye tepki gösterdiği karar ve uygulamalar, iktidarın zamanı geldiğinde sözleşmeyi de ortadan kaldırmasıyla “yeni Türkiye’nin vizyonu” haline geldi! Kadınları koruyacak yasalarımız var denilerek, 2021 yılında, Erdoğan’ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldı. Doğru, kanunlarımız vardı ama kadını erkekle eşit görmeyen bir inancın süzgecinden geçerek yorumlanıyordu. Kadınlar ve çocuklar sistematik şekilde şiddete, tacize ve tecavüze uğrarken hükümet tarafından atılan geri adımların politik sebeplere dayandırılmaması imkânsız. Türkiye’de kadının bir birey olarak görülmüyor oluşu; evlenmesi, çocuk doğurması, ittifak ortağı HÜDAPAR’ın belirttiği gibi ‘sahiplenilmesi’ gerektiği ve ancak bu şartlarda adının sayılıyor oluşu yıllar boyu süren gericileştirmenin bir sonucu.

***

Bu şartlar altında derhal ‘Kadın’ ya da ‘Eşitlik Bakanlığı’nın kurulmasına ihtiyacımız varken, hükümet, kadınların miras ve mülkiyet haklarının gasp edilerek eşitsizliği derinleştireceği endişesi yaratan yeni bir uygulama ile gündemde. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi’nin yaptığı açıklamaya göre herhangi bir yasal değişiklik yapılmamış olsa da bu iddialar ‘Tapu Sicilinde Arabuluculuk Uygulamaları Genelgesi’ne dayanıyor. Genelge, Türk Medeni Kanunu’nun miras paylarına ilişkin açık hükümlerini değiştirmiyor ancak ortaklığın giderilmesi davalarında arabuluculuk anlaşmalarının resmî senet olmadan tapuda tesciline izin veriyor. Aile içi anlaşmazlıkların azaltılması ve tapu işlemlerinin kolaylaştırılması hedeflenirken, miras paylaşımında noter onay şartı kaldırılıyor.

***

Kadın örgütlerinin genelgede dikkat çektiği nokta, ekonomik ve sosyal olarak dezavantajlı konumda olan tarafın baskı altında kalıp yasal haklarından feragat etmeye zorlanabilecek olması. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, miras konusunda tapu işlemlerinde eşit paylaşımdan vazgeçilerek yapılacak anlaşmalı paylaşımın, kadınların baskı altında karar verdiği, ekonomik bağımlılık nedeniyle eşit bir pazarlık gücüne sahip olamadığı koşullarda gerçekleştirilebileceği konusunda uyarıyor. Ki bu da cinsiyet eşitsizliğini derinleştirecek diğer bir konu. Son on 15 yılın bize gösterdiği, bu endişenin hiç de yersiz olmadığı.

Yeniçağ'da yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar Yeniçağ Gazetesinin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

Son Yazılar

spot_img

Son eklenenler

spot_img