İsrail’in 13 Haziran’da İran’a saldırması, ardından ABD’nin 22 Haziran’da “Gece Yarısı Çekici Operasyonu” adıyla doğrudan savaşın parçası olmasıyla bölgedeki tansiyon ve gerilim yükselmeye devam ediyor. Sürecin parçası olmak isteyen Avrupa devletleri ise adeta ABD ve İsrail tarafından devre dışında bırakılmış durumda. İsrail saldırıları sonrası İran ile 20 Haziran’da Cenevre’de doğrudan bir görüşme yapan Almanya, Fransa ve İngiltere dışişleri bakanları, uranyum seyreltilmesi, nükleer silahlar ve İsrail’e karşı alınacak tutum konusunda bir anlaşmaya varamadılar. Varmaları da beklenmiyordu. Zira görüşmenin kendisi, savaşın düğmesine basan ABD ve İsrail için çok fazla anlam ifade etmiyordu. Avrupa ülkelerinin İran’dan istedikleri de İsrail’in belirlediği şartlardan öteye gitmedi.
Almanya Dışişleri Bakanı Johann Wadephul, görüşmeden sonra basına yaptığı açıklamada İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin sorunu konuşmaktan yana olduğunu ve diyalog kapılarını kapatmadığını söylemekle yetindi. Avrupa’nın üç önemli ülkesi Almanya, Fransa ve İngiltere’nin diyalog adına başlattığı bu inisiyatiften bir sonuç çıkmaması üzerine bu kez üç ülkenin lideri ortak bir bildiri yayınladı.
Avrupa seyirci kalmak istemiyor
Almanya Başbakanı Friedrich Merz’in inisiyatifiyle, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve İngiltere Başbakanı Kier Starmer tarafından pazar günü yapılan ortak yazılı açıklamada, bölgedeki gelişmelerden endişe duyulduğu ifade edilirken asıl olarak İran hizaya davet edildi. Ağır saldırılar düzenleyen ABD ve İsrail’e hiçbir eleştiri yapılmadı.
Açıklamada öz itibarıyla “Bölgedeki tüm ülkeler için barış ve istikrara olan bağlılığımızı ve İsrail’in güvenliğine olan desteğimizi bir kez daha teyit ediyoruz” denildi. Ayrıca, “Gerilimi azaltmak ve çatışmanın yayılmasını engellemek üzere ortak diplomatik çabalarımızı sürdüreceğiz” görüşüne verildi.
Berlin-Paris-Londra ekseni doğdu
Almanya, Fransa ve İngiltere’nin bu ortak açıklaması ve diplomatik girişimleri, bölgede ABD-İsrail eksenine karşı yeni bir eksen yaratma hamlesi olmaya aday görünüyor. Her üç ülke, Donald Trump’ın ikinci kez başkanlık koltuğuna oturmasından bu yana, Ukrayna’dan başlayarak değişik alanlarda ortak hareket etmek zorunda kaldı. Trump’ın Ukrayna’da müzakere masasını Avrupa’yı dışlayarak Rusya Lideri Putin ile birlikte kurmasından sonra bu üç ülke, paylaşımın dışında kalmamak için zorunlu olarak birlikte hareket etmeye başladı. Trump yönetiminin Avrupalı müttefiklerini dışlayarak İran’da da İsrail ile birlikte hareket etmesi, Berlin-Paris-Londra eksenini daha da yakınlaştırmış görünüyor. İngiltere daha önce Irak, Afganistan ve Libya’daki işgal ve askeri müdahalelerde ABD ile birlikte vurucu güç olarak hareket etmişti. Ancak Trump yönetiminin izlediği politika, Londra’yı da Berlin-Paris eksenine yaklaştırdı.
Üç liderin ortak açıklamasında asıl niyetin, İran’daki sürecin parçası olmak olduğu anlaşılıyor. Bölgenin istikrarından söz edilirken İsrail’in güvenliğine tam destek veriliyor, ABD’nin tutumu eleştirilmiyor. Bunun da, İsrail için bir tehdit olarak görülen İran’a askeri müdahaleyi reddetmeyen bir yaklaşımın olduğu söylenebilir. Bu aynı zamanda İran’da muhtemel bir rejim değişikliğinde Avrupa’nın da pastadan pay almak istediğini gösteriyor. Bu nedenle hem savaş hem de müzakere yoluyla bölgede rol oynamanın çabası içindeler. Ancak şu anda hâlâ seyirci konumundalar.
Trump ise emperyalist paylaşımda rakip olarak gördüğü Avrupa ülkelerini mümkün olduğunca sürece dahil etmek istemiyor. Cenevre’deki görüşmeden sonra Trump’ın paylaştığı “İran, Avrupa ile konuşmak istemiyor. Bizimle konuşmak istiyor. Avrupa bu kez yardımcı olamaz” mesajı bu niyeti ifade ediyor.
Ancak İran, müttefikleri Çin ve Rusya ile birlikte ABD-İsrail eksenine karşı Avrupa’ya zeytin dalı uzatarak Trump’ın elini zayıflatıp, çelişkileri derinleştirerek zaman kazanmayı tercih edebilir. Sahada etkili olmayan Avrupa ülkelerinin ABD-İsrail eksenine rağmen İran ile yakın bir ilişki içine girip girmeyecekleri ise kuşkulu.
Çelişkiler NATO’ya yansıyacak mı?
Avrupa ülkeleri le ABD arasında Ukrayna’dan sonra İran’da ortaya çıkan çıkar ve görüş farkının salı günü Lahey’de başlayacak NATO Zirvesi’ne yansıyıp yansımayacağı kestirilemiyor. Bir taraftan Rusya ve Çin’e karşı birlik halinde görünmek isteyen Batı ittifakı, diğer tarafta ise bir dizi çıkar farklılığını gizleyemiyor.
Ukrayna savaşının başlamasıyla ABD’deki Joe Biden yönetimi Avrupa’yı yeniden ABD’nin eksenine yaklaştırmayı başarırken, Trump’ın göreve gelmesiyle ilişkiler yeniden mesafeli hale geldi. Bunda, Trump’ın ticarette müttefiklerini yok sayarak izlediği politikanın rolü fazla. ABD’nin sahip olduğu askeri ve ekonomik güce güvenen Trump, emperyalist paylaşımdan ABD’nin müttefiklerine fazla alan açma niyetinde değil.
Zirvenin en önemli gündem ise Trump ve ekibinin dikte ettirdiği, askeri harcamaların arttırılması olacak.