7 Ekim 2023’te Hamas öncülüğündeki Filistinli silahlı grupların İsrail içinde “El-Aksa Tufanı” adıyla gerçekleştirdiği ve ağır sivil kayıpların da yaşandığı saldırının üzerinden iki yıl geçerken, bu saldırıyı fırsat bilen İsrail’in devlet terörü devam ediyor. Bugünden geriye dönüp iki yılın muhasebesi yapıldığında, 7 Ekim’in bölge ve dünya için pek çok açıdan bir “milat” haline geldiği söylenebilir. Resmi kayıtlara göre, Hamas tarafından öldürülen, 1200 ve halen rehin tutulan 48 İsrailliye karşılık 70 binden fazla Filistinli katledildi, on binlercesi yerinden yurdundan edildi. Ve gelinen aşamada, Gazze tamamen insansızlaştırılmak isteniyor. Mısır’da devam eden ABD Başkanı Trump’ın 20 maddelik sözde “barış planı” üzerinden süren pazarlıklardan ne çıkacağından bağımsız olarak, ABD ve İsrail bu hedefte ısrarlı.
Son iki yılda genel olarak Batı’nın özel olarak sözde Filistin dostu kesilenlerin ikiyüzlülüğüne tanık olduk. Katledilen canlar, çekilen acılar arasında ayrımcılık, yok sayma, yarıştırma bugün de devam ediyor. Geçmişte Yahudi soykırımına sahne olan Almanya’da da resmi ağızlar, her şey gün gibi ortadayken katledilen Filistinlileri görmezden gelmeye devam ediyor.
7 Ekim’de Berlin’de Brandenburg Kapısı’nda düzenlenen anma töreninde sadece öldürülen 1200 İsrailliyi temsilen 1100 sandalye dizildi. Bazı sandalyeler birden fazla insanın öldürüldüğü aileleri temsil ettiği için sayı biraz düşük oldu. Bu kadar sandalye arasında katledilen Filistinlileri temsilen hiçbir şey yoktu. Bu, Gazze’de İsrail tarafından katledilen sivilleri görmezden gelmekten başka bir şey değil elbette. Bununla yetinilmedi akşam saatlerine tarihi Brandenburg Kapısı’nda İsrail bayrağı eşliğinde “Onları şimdi eve getirin” yazısı yansıtıldı. Yine Gazze’de katledilen canlar söz konusu edilmedi.
Belediyeler, resmi kurumlar tarafından yapılan 7 Ekim anmalarının neredeyse tümü bu havada geçti. Başbakan Friedrich Merz de gün vesilesiyle yayımladığı video mesajında Yahudilerle aktif dayanışma çağrısında bulundu. “Acınızı paylaşıyoruz” başlığıyla yayınlanan 2.28 dakikalık mesajda Merz, Almanya’da artan antisemitist saldırılara, mesajlara, paylaşımlara dikkat çekti.
Filistin halkının iki yıldır çektiği acılardan tek bir söz etmedi. İnanılacak gibi değil. Dünyanın İsrail’in soykırım politikasını kınadığı, Filistin’i bağımsız devlet olarak tanıdığı, Almanya’da iki hafta sonu toplamda 135 bin kişi sokağa çıktığı halde Merz, Gazze’de olanlar karşısında “üç maymunu” oynamakla kalmadı, Almanya’da Yahudilerin yaşamının tehdit altında olduğunu ileri sürdü.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, bir de aynı günün akşam saatlerinde Gazze’deki soykırımı protesto etmek için yapılmak istenen gösteri yasaklandı. Yasağa rağmen bir araya gelenlere karşı polis şiddet kullanarak dağıttı. Adeta, iki yıl önceki hava estirildi.
7 Ekim’in ikinci yılında Berlin’de yaşananlar aslında son iki yılda olanların özeti gibi. Filistin ile dayanışma eylemleri sürekli kriminalize edildi. Savaş ve soykırım karşıtı Yahudiler de aynı kefeye konularak dışlandı. Susturulmak istendi. İsrail devletine ise toz kondurulmadı. Askeri destek hep sürdü. Hem de Uluslararası Ceza Mahkemesinin kararına rağmen…
Gazze’de olanlara rağmen İsrail’e tam destek verenler bunun asıl nedeninin geçmişte Yahudilere yapılan soykırım (holocaust) olduğunu ileri sürüyorlar. Halbuki; Merz’in ifadesiyle kendi “pis işlerini” İsrail devletine yaptırdıkları için, destek vermeye devam ediyorlar. Faturasını bölge ve Filistin halklarının yanı sıra Yahudi innancından insanlar ödüyor. Almanya’daki Yahudilerin bir bölümü İsrail’in politikasına destek vermediği halde her gün korku ve endişe içinde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalıyor.
9 Eylül’de Der Spiegel dergisi için “Netanyahu’ya öfke ve antisemitizm arasında” başlığıyla bir makale yazan Yahudi asıllı Tarihçi Rafael Seligmann durumu şu şekilde özetliyor. “Sefer uzadıkça, anlamsız görünmeye başlandı. Netanyahu’ya yönelik öfke büyüdü. (…) İsrail hükümetine duyulan güvensizlik, sadece İsrail’de değil, tüm dünyadaki Yahudileri daha fazla etkisi altına alıyor. Aynı zamanda şunu gözlemliyorum: Dünyanın dört bir yanındaki Yahudiler, bu hükümetin eylemlerinden dolayı ortak sorumluluğa çekiliyor. Almanya’daki Yahudiler de İsrail’in umutsuz savaşına yönelik iç çelişkiler ile İsrail ve Yahudilere yönelik artan düşmanlık arasında giderek daha fazla eziliyor. İsrail için rehin tutuluyoruz.”
İki yılda olanlar Almanya’daki egemen siyasetin, medyanın İsrail ve Filistin konusunda çifte standartlı yaklaşımının güçlü şekilde devam ettiğini gösteriyor. Başta “İsrail’in rehineleri” haline gelen Yahudiler olmak üzere, birlikte yaşamı ve çözümü savunanlar sesini yükselttikçe, izlenen çifte standart politikası değişebilir.



